-->

18 Aralık 2009



Fenerbahçe'nin, liderliği bir maç önceden garantilemesi yüzünden, prestij mücadelesi bile sayılamayacak bu maçta, beklediğimden fazlasını buldum. Galatasaray'ın dün oynadığı benzer statüdeki maçtan sonra beklentiler düşmüştü tabii ama Fenerbahçe top oynamaya çıkmıştı bu akşam.

Bireysel olarak çok üstün performanslar izleyemedik ama takım koordinasyonu başarılıydı. Hücumda ve savunmada bloklar birbirinden hemen hemen hiç kopmadı. İleri-geri ve sağa-sola kaymalarda, birlikte hareket ederek mesafeyi hep korudular. Bu sayede hem Sheriff'e top atabilecek geniş alanlar bırakılmadı, hem de topu ayağına alan her Fenerli kafasını kaldırdığında pas atabilecek en az iki boş adam buldu.

İlk düdükle beraber Fenerbahçe ağırlığını hissettirdi. Bir iki ısınma pozisyonundan sonra 15'te Semih'in güzel pasında Uğur Boral, Daum'a vururmuş gibi vurdu ve Sheriff'in hayallerini suya düşürdü. Bu dakikadan sonra maçta çok da ilginç bir şey olmayacağı az çok tahmin edilebilirdi. Bu yüzden top yerine tek tek oyuncuları seyretmeyi tercih ettim.

Az sayıdaki, pozisyondan ziyade girişim denebilecek Sheriff organizasyonlarında bile güven vermeyen Volkan Babacan'dan, geçmeyeceğini bile bile pas atan Deniz Barış'tan, golden sonra bir anda ortadan kaybolan Uğur'dan veya Gökhan Gönül sakatlanmadığı sürece o formayı bir daha rüyasında bile zor görecek Bekir'den bahsetmeyeceğim tabii ki.

Bu akşam hakkında bir şeyler yazmaya değecek bireysel performans gösteren tek oyuncu Özer'di. Bu sezon Özeri'i ilk defa çıplak gözle izleme fırsatı yakaladım ve sezon başından beri her gün izleyen Daum'un ona nasıl forma vermediğini hala anlayabilmiş değilim. Maça sağda başlasa da bir daha bu bölgeye sadece pozisyon icabı döndü. Tamamen serbest, topa yakın ve istekli oynadı. Orta sahadaki pas trafiğinde hep olumlu hamleler yaptı. Ya atakları başlattı, ya da takımı rahatlattı. Onun olduğu ilk yarıyla, olmadığı ikinci yarıyı karşılaştırınca zaten daha bir şey söylemeye gerek kalmıyor.

Maçın başında beklediğim bitse de gitsek havası ikinci yarıda ortaya çıktı. İki kişi fazla oynasa bile gol atamayacak intibası veren Sheriff'le, kendimizi sıkıp bir tane daha atsak ne olacak ki düşüncesindeki Fenerbahçe 45 dakika boyunca öylesine top tepti. Sanki herkes Roberto Carlos'un girişini beklemeye başlamıştı.

Dakikalar 87'yi gösterdiğinde, Roberto Carlos son kez Saraçoğlu çimlerine ayak bastı. Daha ısınırken başlayan sevgi gösterileri, değişiklik tabelasının kalkmasıyla doruğa ulaştı. Maç bitene kadar, hatta bittikten sonra da dakikalarca sadece Carlos'a bağırıldı. Bence Fenerbahçe taraftarı oldukça güzel bir şekilde uğurladı Carlos'u. İlginç bir ayrıntı ise oyuna girdikten sonra forvete geçmesiydi. Belli ki o da bir golle veda edip geceyi unutulmaz yapmak istedi ama süre yetmedi. Gerçi zaten onun Türkiye'de üç seneye yakın top oynamış olması yeterince unutulmaz bence. Umarım bir gün bu topraklardan Roberto Carlos'un geçmesinin ne demek olduğunun farkına varırız.

Sonuç olarak Avrupa Ligi gruplarını tamamlamış bulunuyoruz. İki takımımız da grup lideri olarak son 32'ye kaldı. Senelerdir görmeyi beklediğimiz bir tablo. Hem Fenerbahçe'ye hem de Galatasaray'a kurada bol şans, maçlarında başarılar diliyorum. Bizi gururlandırmaları dileğiyle...

0 yorum:

 
Meşale Kokusu