-->

3 Mart 2010

Fırtına öncesi sessizlik halindeyiz bu aralar. Hiddink-Fildişi flörtünü sessiz sedasız izlemekle yetiniyoruz. Hele bir imzalar atılsın, savaş baltaları hemen çıkacak gömüldükleri yerlerden. Bu nasıl iş diye sorulacak. Madem ağustosa kadar Rusya'da kalmayacaktı, geleydi de bize çobanlık edeydi, ne işi var dünyanın bir ucunda elin Afrikalılar'ıyla denecek. Derler tabii. Çokça sınıfta kaldığımız vizyonla ilgili bir mesele sonuçta.

O kadar isterim ki Hiddink'in bu yaz Güney Afrika'da olmasını. Bizim basiretsizliğimizden kendi kendimize ambargo koyup gidemediğimiz yere en azından müstakbel hocamızın gitmesi muazzam bir fırsat olur.

Öncelikle işin reklam boyutunu hesaba katmak lazım. Esamemiz bile okunmayacakken, Hiddink'in adının geçtiği her an bizden de bahsedilecek turnuva boyunca. Televizyonda spikerler Fildişi maçlarını anlatırken, Hiddink ekrana geldiği zaman, bu turnuvadan sonra Türkiye'nin başına geçecek diyecekler.

Ayrıca Hiddink'in kondisyonunu koruması açısından da çok olumlu bir hareket bu. Her yerinden tecrübe akıyor zaten ama bir kupa daha yaşamasının mutlaka faydası olur. O heyecanı yaşamak, dört sene sonra tekrardan aynı arenaya gitme isteğini de kamçılayacaktır.

Kısacası, bizim açımızdan hiçbir zararı olmayacak, bilakis önemli faydaları olabilecek bir birliktelik bu. Hiddink'in orada en azından Fildişi Sahili kadar bizi de temsil etmesi yerine ölü sezonda burada boş boş yatmasını tercih etmenin bir manası yok bence. Bırakın adamı da gitsin, gelsin.

1 yorum:

şafak dedi ki...

hayir sanki gitmese burda kalacak tff binasinin kantininden falan cay alacak oglenleri, adam zaten 2 sene su takimi calistiracaksa 2 aydan fazla zaman gecirmeyecektir istanbul'da, zerre kafasi calismiyor insanimizin. birde daha simdiden alttan alttan atese odunlari dizmeye baslayan les kargasi kilikli medya faktoru var tabi.

 
Meşale Kokusu