-->

6 Mayıs 2010


Şehir uzak, hava sıcak, gün çarşamba, saat 15:45. Bir tek, atletizm pistini saymazsak stad güzel ama yetmiyor işte ahvali düzeltmeye. Hali hazırda büyük maçlarda iyi futbol beklenmez diye yalandan bir avuntumuz da varken, minimum beklentilerle geçtim ekranın başına.

İstekli ama yorgun, bitkin, halsiz ve en önemlisi stresli. Fenerbahçe'nin maçın özellikle başındaki ve daha sonra genelindeki görüntüsünü bu şekilde özetlemek mümkün. Aksine Trabzonspor ise isteğin yanına enerjiyi de eklemiş bir toplulukla dizilmişti sahaya.

Vederson'un 11'de olduğu maçlarda ekranın soluna bir şerit çekmek lazım. Zira o olduğunda sol taraftan bir halt olmayacağı bariz. Bu durumda gözler Emre'ye ve Gökhan Gönül'e kayıyor ama bu maça onlar da çok farklı başlamadı. Trabzonspor ise göbeğe yığdığı Colman, Alanzinho ve Engin'le eşeğe basar gibi bastı ve hemen her baskıda topu kaparak direkt kaleye yöneldi. Bu şekilde gelişen bir atakta, daha 5. dakikada Umut pozisyonu ziyan etmese maç daha başlamadan bitmiş olacaktı. İlk yarı boyunca tekrar tekrar bu senaryoyu izledik. Trabzonspor yalandan hazırlık pası bile yaptırmadı Fenerbahçe'ye. Öyle ki 31. dakikada Alex 1. bölgeye kadar gelmek zorunda kaldı topu çıkartabilmek için. Dün sahada bildiğimiz, tanıdığımız Umut yerine, 2010'un başında hepimizi şaşkına çeviren Umut olsa maç tarihi farka gidebilirdi. Fenerbahçe'den intikam almaktan başka hiçbir şey düşünmeyen, kupayı falan zerre umursamayan Burak'ın saçmalıklarına ise denecek bir şey yok.

55. dakikada gelen Alex'in golü yanlış hatırlamıyorsam Fenerbahçe'nin kaleye ilk şutuydu. Şapka çıkartılacak bir gol olduğunu söylemeden geçmemek lazım ama kupayı getiren gol olmadığı da belliydi. Fenerbahçe'nin bu oyunla 35 dakika daha gol yememesi imkansızdı ki bir değil tam üç tane yediler. Skoru eşitleyen golde Umut'u bomboş bırakan Bilica bu haliyle bizim halı saha kadrosuna giremez. Engin'in golünde Fenerbahçe adına o ana kadar sahanın en iyisi olan Lugano'nun yaptığı gölge savunma da görülesiydi! 80. dakikada gelen bu golden sonra Fenerbahçe'nin maçı bırakması, Ömer Üründül'ün bile görebildiğini Daum'un görememesi falan olacak işler değil. Eh böyle olunca da Colman da geldi 90'da kaymağını koydu. Tam süper oldu.

Stratejik, jeopolitik, konjonktürel vs. her türlü önemi üst düzeyde bir maçtı. 27 yıllık hasret, Şenol Güneş sonrası dönemde oynadığı futbolla her şeyin en güzelini hak eden Trabzonspor'un, sezonu en azından kupayla kapatma ihtimali ve de iki hafta sonraki esas finalin provası...

Sonuç? 27 oldu 28. Trabzonspor hak ettiğini aldı. Provada da başrol oyuncusunu değiştirtti. 2 hafta sonraki maç için dünü baz alacaksak ağır favori Trabzonspor'dur. Tabii bu Fenerbahçe bu hafta Ankaragücü'nü geçip de kendini son haftaya sallayabilir mi? Orası da meçhul.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

bence Fenerbahçe ne için mac yaptigini, kupayı alınca ne yapılcagını unutmus olmalı, o kadar cok yil gecmiski kupayı almayalı...

 
Meşale Kokusu