Bir takım düşünün ki, 20-30 milyon Pound'luk transferler yapsın; oyuncularına telaffuz etmeye çekindiğimiz ücretler ödesin; altyapısından neredeyse hiç oyuncu çıkarmasın ve halkın takımı olarak anılsın. İki yıl önce resmen Amerikalılar'ın takımı olan, sözde halk takımı Liverpool FC, iflasın eşiğine geldi. İngilizler durumun oldukça vahim olduğunu söylüyorlar.Liverpool 2007 Şubat ayında, Tom Hicks ve George Gillett'in başında bulunduğu Amerikalı bir gruba satılmıştı. Hicks ve Gillett ikilisi geçtiğimiz iki yıl içinde kendilerini 250m, kulübü ise 100m Pound'luk bir borç yükünün altına soktu. Bu paranın karşılığında gelen tek başarı ise geçtiğimiz sezonki lig ikinciliği. 60000 kişilik stad projesi ise hala proje aşamasında. Son gelen haber ise bırakın stad yapmayı, Liverpool'un transfer bile yapamayacak noktaya geldiğini gösteriyor.
Kulübün sahibi olan grubun geçtiğimiz dönemde 42.6m Pound zarar ettiği ortaya çıktı. Zararın 36m Pound'luk kısmı, kulüp için alınan borçların faiz ödemelerinden kaynaklanıyor. Kulübün kasasının şu anda boş olduğu ve mevcut küresel kriz ortamında kimsenin, mali yapısı bu kadar kötü durumda olan Liverpool'a borç vermeye yanaşmayacağı düşünülüyor. Yani Benitez bu sene kadrosuna yeni isimler katmak için öncelikle bazı oyuncularını satmak zorunda gibi görünüyor.
Bu gelişmelerden sonra, geçtiğimiz dönemde kulübü satın almak için harekete geçen taraftar odaklı bir organizasyon olan Share Liverpool FC, yeniden devreye girdi. Organizasyonun kurucusu Rogan Taylor 25m ile 45m Pound arası bir para koyabileceklerini ve yanlarına alacakları bir yatırımcıyla kulübü devralabileceklerini söyledi. Amerikalı ikili çekildiğinde, geride 100m Pound'luk bir borç kalacağını düşünürsek, onların da beraber bu yükün altına girebilecekleri bir yatırımcı bulması zor görünüyor. Tabii ki onlar da Araplar'ın kapısını çalmazlarsa.
Şu an için tünelin ucundaki tek ışık Şampiyonlar Ligi. Liverpool'un para basan organizasyona direk katılım biletine sahip olması, önümüzdeki yılın gelirleri için bir umut ışığı doğuruyor. Ancak yaz döneminde kadrolarını zayıflatmak zorunda kalıp, Şampiyonlar Ligi'nde çok fazla ilerleyemezlerse oradan gelecek gelir de kısıtlı olacak. Anlayacağınız durum vahim. Bu sene şampiyonluk yarışına girişen Liverpool'u önümüzdeki sezonlarda orta sıralara doğru bir yolculuk içinde görebiliriz.
Gerçekleri görebilmek yetenek isteyen ve bir o kadar da fanatizmden uzak kalabilmeyi gerektiren bir süreçtir. Aziz Yıldırım’ın 1997 yılından itibaren Fenerbahçe camiası için canını dişine takarak, bilgi ve birikimini aktarmış olduğu hiç bir Fenerbahçeli'nin görmezden gelemeyecegi bir gerçektir. Kendi hayat tarzını sadece 'kazanmak' üzerine kurmuş bir insan olarak Aziz Yıldırım'ın düşünce yapısı, Fenerbahçe gibi milyonlara hitab eden bir kulübün menfaatleriyle bire bir uyuşmaktadır. Buna rağmen 11 yılda kazanılan kupa sayısının yapılan inşaat ihalelerinden daha az olması, Fenerbahçe başkanının hem başarısının hem de başarısızlığının göstergesidir. Bütün herkesin bir gerçeği görmesi lazımdır. Bu gerçek de Aziz Yıldırım’ın yıllardır Fenerbahçe'de sadece lokal başarılara imza atan, bana göre sıradan hatta başarısız sayılabilecek başkanlık öyküsüdür.
Başarısızlığa, Aziz Yıldırım'ın yıllardan beri sürekli tekrarladığı ama uygulayamadığı 'istikrar' sebep olmuştur. Sayın başkan istikrardan bahsederken aslında bunun kalpten savunucusu olmadığını, gözle görülür başarılar yaşatan Zico ve Daum gibi hocalari tek maçlık tansiyonlardan dolayı kulüpten ayırarak göstermiştir. İstikrar nedir? İstikrar, 70 yaşında, futbolcularla arasinda 3 jenerasyon bulunan, artik hayatının sonbaharını yaşayan, hiç bir lig başarısı bulunmayan, ruhsuz, takımlarının kazanması için her zaman itici güç olan taraftarları bile yıldıran bir hocayı, Fenerbahçe gibi Türkiye'nin genç nüfusuna hitab eden bir takımın başına getirmek midir? Yoksa Fenerbahçe'nin son dönemlerinde bir seneden fazla çalısmış sportif anlamda da başarılı olmuş hocalarla devam etmemek midir? Bu yapılan hatalar Aziz Yıldırım'ın futbolu ne kadar 'iyi' bildiğinin, sportif başarısızlık konusundaki istikrarının bir örneğidir. Dünya çapında yıldızları transfer ettiğini iddia eden başkan, sadece profesyonel futbol hayatının son demlerine yaklaşmış veya kulüplerinde performansları çöküş dönemine girmiş futbolcuları, oynadıkları kulüplerden daha çok para vererek alan bir politika izlemiştir. Bu oyuncular takıma sportif başarıdan çok kulübün popüleritesini arttırmaya yönelik başarılar kazandırmıştır. Bu futbolcuların getirilmesi ile menajerlerin ve futbolcuların cepleri doldurulmuştur.
Genel olarak ligimiz yaşını başını almış, sadece kazandığı paraya bakan, profesyonellik anlayışından uzak futbolcu ve teknik direktörlerle dolmaya başladı. Çok sevdiğimiz ligimizin Katar ligine göre tek cazip tarafı Şampiyonlar Ligi olmaya başladı. Fenerbahçe'nin de zaten bu sene Şampiyonlar Ligi'nde olamayacak olmasının sebebi de sadece kazandığı paraya bakan Josico ve Maldonado gibi, kulübe katkısı olmayan oyuncuların ve teknik ekibin transferine onay verenlerdir.
Yaptığı bu bariz sportif hatalara rağmen yakın zamanda yapılan kongrede, Aziz Yıldırım rakiplerini oldukça da büyük bir oy farkıyla geride bıraktı. Bu oy farkında kulübün mali açıdan ulaştığı nokta en büyük etken. Bu kurumsallaşma sürecinde Fenerbahçe'nin geleceği, yapılan tesisler ve arttırılan gelirler ile garanti altına alınmıştır. Tabii ki iyi bir yönetim anlayışının devam etmesi bunda en önemli şarttır. Seçimde, gelecek 3 yılda da şampiyonluk sözü vermesi Aziz Yıldırım'a seçimi kazandırdı ama bu söz onun sonunu da hazırlayabilir. Fenerbahçe'nin tarihinde 3 yıl üst üste şampiyon olamaması bunun o kadar da kolay gerçekleşecek bir hedef olmadığının göstergesi. Şahsen eğer Fenerbahçe seneye şampiyon olamazsa Aziz Yıldırımın kendi istifasını verecegini düşünüyorum. Diğer bir yandan eğer Aziz Yıldırım bu projeleri gerçekleştirirse Fenerbahçe taraftarının tek sevgilisi haline gelecektir.




Yaklaşık bir hafta süren aradan sonra, NBA heyecanı bu gece final serisi ile başlıyor. Finalin batı yakasında herkesin tahmin ettiği gibi geçen seneki finalist Los Angeles Lakers var. Doğu da ise kimilerine göre bir sürprize imza atan bana göre ise NBA'in takım oyununu en iyi oynayan ekibi Orlando Magic var. İki takımın da yıldızlarının çokluğunu final serisinin uzun sürecegine dair bir işaret olarak görüyorum ve bir basketbolsever olarak bu finalin 7 maç sürmesi ve kazananın Orlando olması tek temennim.
Yıldızlardan bahsetmişken Jordan'dan sonra NBA'in en iyi oyuncusu olduğunu düşündüğüm Kobe Bryant, Lakers'la yaşadığı şampiyonluklar ve kaybettiği finaller baz alınırsa sahada, en az baskı hissedecek oyuncu olacak. Lakers'lı oyuncuların geçen sene yaşadıgı final tecrübesi ve koç Phil Jackson'ın sahadaki herkesten fazla, şampiyonluk ve finallere alışık olması Lakers'ın en büyük şansı. Doğuda ise tam aksine, Orlando'nun ilk beşinde daha önce final tecrübesi yaşamış oyuncu bulunmuyor. Buna koç Stan Van Gundy'yide dahil edebiliriz. Tecrübenin önemli olduğunun aksini iddaa edemeyiz ama maçların sahada kazanıldıgı da bir gerçektir. İlk 2 maçın Lakers'ın sahasında oynanması, bence Orlando için büyük bir avantaj olacak ve bu maçlardan birini kesin kazanacaklarını düşünüyorum. Orlando için önemli olan Cleveland serisinde yaptıkları gibi kendi sahalarında yine kaybetmemeleri olucak. Sezon boyunca Cleveland'la oynadıkları üç maçın ikisini Orlando'nun kazanmış olmasına rağmen, Cleveland serisinde Cleveland'ı kesin favori gösterenlerin tahminleri oldukça yanlış çıktı. Cleveland'ı sezon boyunca iki kere yenebilen üç takımdan birisiydi Orlando. Lakers ve Boston da Cleveland'ı ikişer kere yenen diğer iki takımdı. Onlardan sonra ligin en çok galibiyet alan üç takımı. Aynı senaryoyu Orlando'nun Lakers'a da yapabileceğini düşünüyorum. Ligde oynanan 2 maçı da Orlando'nun kazanmış olması bu ihtimali hiç de gözardı etmememiz gerektiğini gösteriyor bize. Ama kabul edilmesi gereken diğer bir gerçek ise favorinin Lakers olduğudur. İki takımın birbirlerine karşı avantajlarını ve dezavantajlarını karşılaştırdıgımızda neredeyse eşit gibi duruyor. İkisinin de birer süper yıldızı, birer Avrupalı yıldızı var. Kalanların yeteneklerinin birbine denk olduğu bir seri olacak. Böyle bir ortamda seriyi etkileyen diğer bir faktörün bench katkısı olacağına inanıyorum. Orlando'ya göre Lakers'ın benchi daha iyi oyunculardan kurulmuş durumda. Bu da Lakers'ı belki bir adım öne itebilir.
Gelelim Türkiye açısından finalin en önemli olan unsuru Hidayet Türkoğlu'na. Mehmet Okur'dan sonra dünya basketbolunun zirvesi olan NBA finalinde oynayacak olan 2. Türk olması Türkiye için gurur kaynağı. Finalde ikisinin de rakibinin Lakers olması da ayrıca hoş bir tesadüf. Mehmet Okur'un takımının finale gelme süreci ile Hido'nunkini karşılaştırmak bence Hidayet'e haksızlık olur. Mehmet'in başarısını küçümsemek amacında değilim ama Hidayet'in takımının finale çıkmasında verdiği katkıyla Mehmet'in verdiği katkıyı da karşılaştırmak Hidayet'in başarısını gölgeler.Çok güzel hareketlerle ve heyecanlı maçlarla dolu bir seri olacağına hiç şüphem yok. İyi oynayan kazansın demek istiyorum ama benim gönlüm Orlando'yla. Başarılar Orlando, başarılar Hidayet...
Ne var ki, bu sene Efes Pilsen yönetiminin aldığı ilginç bir karar oynanacak maçların önüne geçti. Ev sahibi biletlerini ücretsiz dağıtacağını açıklayan Efes Pilsen, 600 kişi kontenjanlı deplasman biletlerininin fiyatını 45 TL olarak açıkladı. Kontenjan kısıtlaması kabul edilebilir bir durum. Ancak, Türkiye'de bugüne kadar görülmemiş bir fiyat uygulamasına giderek nasıl bir kazanç elde etmeyi planlıyorlar? Bu durumu anlamak biraz güç. Kazanılacak 27.000 TL, bu uygulamanın doğuracağı antipatiyi ortadan kaldırmaya yetecek mi? Öte yandan Fenerbahçe Ülker yönetimi, oldukça başarılı bir politika izledi ve yanıtını ilgi çekici bir kampanyayla verdi. Efes Pilsen'in sahasındaki maçlara giden Fenerbahçeli taraftarlara her dış saha biletine karşılık iki iç saha maçının bileti ücretsiz verilecek. Aynı zamanda atkı ve şapka hediye edilecek.
Seri hakkında bir tahmin yapmak ise oldukça güç. İki takımın da her mevki için alternatifli kadroları var. Kim kazanırsa kazansın serinin 4-2 biteceğini düşünüyorum. Efes Pilsen'in kozu koçu, Fenerbahçe Ülker'in kozu ise taraftar desteği olacaktır. İki takıma da başarılar.


Florentino Pérez Rodríguez, 2000 yılında ilk kez Real Madrid'in başkan adayı olduğunda rakibi Lorenzo Sanz'dı. Rakibinin seçimin yapıldığı 2000 yılında Şampiyonlar Ligi'ni kazanması, Perez'in şansını azaltmış görünüyordu. Ancak o sezon Golden Ball ödülünü kazanan Portekiz milli takımının ve ezeli rakipleri Barça'nın en önemli kozu Luis Figo aynı zamanda Perez'in de en önemli seçim kozuydu. Eğer seçimi kazanırsa Luis Figo'yu transfer edeceğini açıklaması Perez'e başkanlığı getirdi.
Perez'in transfer politikası her sene takıma dünyaca ünlü bir yıldız katmaktı. Bir Portekizli, Luis Figo'yla başlayan Los Galacticos dönemi, 2001'de Zinedine Zidane, 2002'de Ronaldo, 2003'te David Beckham, 2004'te Michael Owen ile devam etti ve 2005'te Robinho ile son buldu. 2006'da başkanlığı bırakan Perez, Real Madrid'in dünya üzerindeki en iyi pazarlanan ve finansal anlamda en çok kazanan kulüp haline getirdi. Perez'den sonra Real Madrid'in uyguladığı yanlış transfer politikaları, Avrupa'da alışılan başarıların kazanılamamasının en önemli etkeniydi.

Carlo Ancelotti'nin AC Milan'da geçirdigi 8 kupalı 8 yıl dün akşam Leonardo'nun yeni antrenör olduğunun açıklanmasıyla sona erdi. 2003'te Şampiyonlar Ligi şampiyonlugunu, yine aynı sezonda İtalya Kupası'nı ve Avrupa Süper Kupası'nı kazandıktan sonra, 2004'te Serie A şampiyonlugunu ve İtalya Süper Kupası'nı kazanınca, Ancelotti Milan kariyerine hızlı bir baslangıç yapmış oldu. 3 seneye sığan 5 kupada Carlo Ancelotti'nin katkısı çok büyüktü.

