-->

7 Haziran 2009

Geçtiğimiz haftasonunda sporun gündemine basketbol, tenis ve Formula 1 heyecanı oturdu. Formula'nın İstanbul Park'ta yapılıyor olması yarışı izlemek için bence tek sebepti. F1'in eski keyif veren yarışlarının ve popülaritesinin azalma süreci maalesef devam ediyor. F1 yönetiminin bütçe ve teknoloji kullanımı kısıtlamalarıyla organizasyonu sürekli geriye götürmesine bir anlam verebilmek gerçekten zor. Teniste ise Roland Garros bayanlar finalinin cumartesi, erkekler finalinin de pazar olması tenisseverlerin keyifli bir hafta sonu geçirmelerini sağladı. Bu iki maçın da kazananları tahmin edilen isimlerdi. Bayanlarda Kuznetsova, erkeklerde Federer kupaya uzandı. Benim için ise haftasonunun en önemli spor olayı Beko Basketbol Ligi final serisinin dün oynanan, kazananın son saniyede belli olduğu 2. maçıydı. İlk olarak, ülkemizi yakından ilgilendiren F1 ile başlamak istiyorum. F1 heyecanının İstanbul'daki ayağını, Jenson Button kazandı ve ilk 7 yarışın 6'sını kazanarak F1 tarihinin en iyi başlangıcına imza attı. Sıralama turlarında Alman, Sebastian Vettel'e pole pozisyonunu kaptırmasına rağmen, Button bu sezon 6. kez damalı bayrağı ilk gören isim oldu. Jenson Button bu sezon gösterdiği performansla daha başka rekorlara imza atabileceğinin sinyallerini vermeye başladı. Eğer Button bu performansını devam ettirirse, efsane Alman pilot Michael Schumacher'in bir sezon içinde en çok yarış kazanma rekorunu kırabilir. Şahsen bunu başarması beni şaşırtmayacak.
Gelelim Roland Garros'un finalerinde yaşanan ses getirmeyen finallere. Bayanlarda cumartesi Svetlana Kuznetsova’nın kazanmasından sonra herkesin aklında, erkekler finalinde Roger Federer'in kazanıp bir başka efsane Pete Sampras'ın en çok Grand Slam kazanma rekorunu egale edip edemeyeceği sorusu vardı. Rahat bir oyun sonrası İsveç'li rakibi Robin Soderling'i 3-0 ile geçen Federer'in Rafael Nadal'la karşılaşmadan kupaya uzanması bana göre bu zaferi biraz gölgedi. Ne var ki, egale ettiği rekorla Federer tenis dünyasının gelmiş geçmiş en büyük yıldızlarından biri olduğunu kanıtladı ve kötü geçen, bir önceki sezondan sonra, bu sezon yavaş yavaş toparlandığını gösterdi. İlerleyen günlerde Federer belki de Nadal'ın son zamanlardaki hegomanyasına son verip yeniden, bir numara olduğu günelere dönebilir.Yazımın başında değindiğim gibi Efes Pilsen - Fenerbahçe Ülker final serisinin 2. maçında yaşadığımız keyifli dakikalar, tenistekinden ve Formula'dakinden oldukça fazlaydı. Maça çok iyi başlayan Efes Pilsen'i durduramayan Fenerbahçe, maçın genelinde rakibini 5-7 sayı civarında geriden takip etti ve ilk kez son periyotta öne geçebildi. Farkın bir ara 10 sayıya çıkması, Fenerbahçe'lilerin direncini ve mücadele gücünü hiç düşürmedi. Maça sonuna kadar asılmalarının ödülünü Damir Mrsiç'in son saniyede attığı üçlükle aldılar. Aynı ilk maçtaki gibi maçın sonuna kadar iki takım da savunmayı ön planda tuttu. Dünkü maçta Fenerbahçe Ülker'in, ilk maçın aksine 3 sayı yüzdesinin yüksek olması ve Efes Pilsen'in bu maçta da yabancılarının takıma katkı sağlayamamaları Fenerbahçe'ye maçı kazandırdı. Seri şimdi 2-0 ve Abdi İpekçi'ye taşındı. Efes Pilsen 10000'in üstünde seyircisinin desteğini alacak olan Fenerbahçe'yi bu maçta yenmesi çok zor olacaktır. Eğer, Efes Pilsen yenerse seride çekişme devam edecektir ama yenilmesi halinde işleri mucizelere kalacak. Fenerbahçe Ülker gibi güçlü bir takımı 4 maç üst üste yenerek bu mucizeyi gerçekleştirmelerinin de münkün olacağına hiç inanmıyorum.

0 yorum:

 
Meşale Kokusu