-->

12 Haziran 2009

Beşiktaş'ın bu son şampiyonluğunda ilginç olan bir şeyler vardı. 6 sene aradan sonra şampiyon olan 3. büyüğün bu başarısı 1-2 gün konuşulup bir anda gündemden düştü. Sanki hiç yaşanmamış gibiydi. Bence Beşiktaş'ın şu an nasıl bir konumda görüldüğünü ortaya seren bir durum. Her ne kadar kendisinden zerre hazzetmesem de Ömer Çavuşoğlu konuyla ilgili çok güzel bir tespit yaptı. Bu yılki lig, Cumhuriyet öncesinde oynanan Pazar liglerine benzedi yorumunda bulundu. O zamanlar tatil günü Cuma olduğundan, Fenerbahçe ve Galatasaray Cuma liginde, Beşiktaş ise görece daha önemsiz olan Pazar liginde oynarmış. Bu yıl Fenerbahçe ve Galatasaray'ın alenen katılmadığı Süper Lig gerçekten bahsedilen Pazar ligi muamelesini gördü.

Serdar Bilgili'yi binbir çabayla kulüpten soğutup, başlarına Yıldırım Demirören belasını bulaştıran Beşiktaş camiasının neden bu duruma geldiğini anlatmaya gerek yok. Son altı senede yapılan el birliğiyle Beşiktaş'ı içten bitirme operasyonuna hepimiz şahit olduk. Bu şampiyonluk belki silkinip kendilerine gelmelerini sağlar diye düşünmüştüm ama görüyorum ki yine aynı tas aynı hamam. Mehmet Topuz transferinde yaşananlar ibret verici. Beşiktaş bu transferdeki en büyük koz olan oyuncu iradesini elinde bulundururken, süreci yine iyi yönetemedi ve Beşiktaş'tan başka hiçbir takımda oynanam diyen Mehmet Topuz Fenerbahçe'yle anlaşma noktasına geldi. Peki böylesine acı bir tokat yiyen Yıldırım Demirören'in hamlesi ne oldu? Nihat Kahveci'yi transfer etmek üzere girişimlere başlamak. Artık müzmin sakat kıvamına gelen, son dört sezonun sadece birinde tatmin eden, buna rağmen bu süreçte öyle bir yeteneği olmamasına rağmen kornerden, taca kadar herhangi bir duran top pozisyonunu kimseye bırakmayacak kadar büyük bir ego geliştiren Nihat Kahveci. Tebrik ediyorum. Çok iyi düşünmüşler. Sadece göz boyamak, gümdem değiştirmek için harcanak milyonlarca Euro daha...

Biliyorum bu konu açılınca çok bozuluyorlar ama artık Beşiktaş camiasının ciddi bir iç hesaplaşma yapması şart oldu. Eski büyüklüklerinin, eski ağırlıklarının esamesi okunmamaya başladı. Büyüklüğün, kupa sayısıyla ölçülmediğini anlamaları lazım. Üst üste 10 yıl da şampiyon olsan, böylesi zaafiyetler yaşadıktan sonra nasıl büyük olabilirsin ki?

Açıkçası aradan geçen sürede Florentino Perez'in kim olduğunu, neler yapabileceğini unutmuşum. Bu kadarını beklemiyordum. Perez'in gücünün sadece para olmadığı çok aşikar. Kimse onu reddedemiyor. Daha Kaka'ya şaşırmaya fırsat bulamadan, Ronaldo bombasını patlattı. Bu kadarıyla yetinecek gibi de durmuyor. Her sezon bir yıldız politikası gitmiş; her sezon 3-4 yıldız politikası gelmiş. Perez, Barcelona'nın bu kadar palazlanmasına fena bozulmuş sanırım. Kadro kaliteleri denk hale geldi diyebiliriz. Real, teknik direktörü yüzünden sıkıntı çekmezse, önümüzdeki sezon iki takımı her kulvarda, son düzlüğe at başı girerken görebiliriz. Tabii ki aradaki farkı kapatmaları o kadar da kolay olmayacak. Barça'nın transfere ihtiyaç duymayan bir duruma gelmesi düşündürücü. Üstüne Ibrahimovic de kadroya katılınca, Real'e büyük sıkıntılar yaşatmaya devam edebilirler. Galacticos'un karşısında bu sefer başka bir Galacticos var. 1. Galacticos'un elde ettiği başarılara ulaşabilmeleri için sadece kendilerinin güçlenmesi yetmeyecek. Bu sefer Barcelona'nın da kan kaybetmesi gerekiyor. Bu da bence yakın dönemde pek olası gözükmüyor.

10 Haziran 2009

Florentino Perez yine yapacağını yaptı ve geldiği gibi eski şaşaalı günlere dönüşün sinyallerini verdi. Beklenen Kaka transferi çok kısa bir sürede gerçekleşti. Tabii ki ne Real cephesinde ne de diğer kulüplerde sular durulmuş değil. Bu yaz boyunca transfer piyasasında oldukça hareketli günler yaşayacağız gibi.

Şu aralar moda Barcelona'ya mesaj göndermek. Mascherano, Luca Toni, Robinho ve Yuri Zhirkov Barcelona'da oynamak istediklerini açıkladı. Benitez, Mascherano'yu bırakmamak için sahaya bir tek onunla çıkmaya razı gibi bir tutum sergiliyor. Zhirkov'u da Chelsea bu saatten sonra bırakmaz bence. Robinho ve Toni'ye ise orada size göre bir şey yok; boşverin bence diyorum. Çok çalışsınlar, uykularını iyi alsınlar. Belki seneye...

Madrid'in diğer hedeflerinde ise Ribery out, Villa in durumu söz konusu. Bayern'in ne yapacağını bilemeyen tutumu yüzünden, Perez şu aralar iyiden iyiye David Villa transferine kanalize oldu. 40m Euro civarında bir teklif sonucu söz kesildiği iddia ediliyor. Cristiano Ronaldo cephesinde ise bekle ve gör politikası izleniyor. Perez, Manchester'ı ve Ferguson'u şişirmekle meşgul bu günlerde. Önce gönüllerini, sonra da Ronaldo'yu almayı amaçlıyor.

Inter'de kan kaybı sürebilir. Ibrahimovic'i zaten gözden çıkarmışlardı. Gün itibariyle İtalyan bahis büroları da, bu transfer için açtıkları bahis seçeneklerini kaldırdılar. Bu yetmezmiş gibi şimdi bir de Maicon bombası patladı. Geçtiğimiz yıllarda Inter'in kendisini ne maddi ne de manevi olarak tatmin edemediğini açıkladı. Ayrılırsa yeri çok zor dolar.

Şu aralar Arda ile birlikte Avrupa'da doğru düzgün piyasası olan tek futbolcumuz Tuncay ise Liverpool'a çok yakın. Ekonomik kriz içerisindeki Liverpool için Tuncay nispeten düşük maliyeti sebebiyle tercih sebebi. Bu transferin gerçekleşmesini gönülden isterim. Liverpool için küçük, Tuncay için ise çok büyük bir adım olur.

Teknik direktör piyasasında ise bombayı Özbekistan'ın Bunyodkor kulübü patlattı. Kadrosunda Rivaldo'yu da bulunduran kulüp Zico'nun ardından yine bir Brezilyalı ile anlaştı. Luis Felipe Scolari resmen Bunyodkor'un hocası oldu. Yeni Katar hepimize hayırlı olsun. Paranın peşine düşenlerin bir adresi daha var artık. Sahalarımızda görmek istemediğimiz hareketler...

Şu ana kadarki transferleri Serie A'nın çöküşü ve La Liga'nın önlenemez yükselişi şeklinde yorumlayabiliriz. Premier Lig'de ise henüz büyük bir hareketlilik yok. Bakalım ilerleyen günlerde dengeler değişecek mi?

Hatırlarsınız NTV geçen sezon NBA finallerini yerinden yayınlamıştı. Finallerin ana yayıncısı, salonda tek tek uluslararası yayıncıları gösterirken, Kaan Kural'ın yüzünde oluşan çocuksu mutluluğu hala unutmam. Bu sene ise İstanbul'daki stüdyoya geri dönmüşler. Kriz, teğet, pergel, gönye falan filan... Sebebi belli maalesef. Ne var ki, Kaan Kural ve Murat Kosova'nın kriz değil, savaş çıksa Hidayet'in oynadığı finallere gitmesini beklerdim. Biraz hayal kırıklığına uğradım açıkçası.

9 Haziran 2009

Lakers'ın ikinci maçı da almasına rağmen şu sahne biraz olsun teselli oldu. Rashard Lewis'in müthiş başladığı maçta, Hidayet de ona 3. çeyrekten itibaren mükemmel bir oyunla eşlik etti. Ne var ki, Courtney Lee ihanet derecesinde kötü oynayınca, uzatmalara giden maçı Lakers kazanmayı başardı. Ne denilebilir ki? Yazık oldu...

8 Haziran 2009

Truva efsanesinin topuğundan sıkıntılı, kudretli savaşçısı Achilles'in değişik bir versiyonuyla karşı karşıyayız. Yalnız bu seferkinin topuğundan herhangi bir sıkıntısı yok. Tam aksine topuğunu akıllara sığmayacak şekilde kullanıyor. Şu sıralar Barcelona formasını giymek için gün sayan Ibrahimoviç'in Inter'e vedası yine stil bir topuk golüyle oldu. Daha önce Bologna'ya ve milli formayla İtalya'ya efsane topuk golleri atan Ibrakadabra bu sefer de Atalanta'yı üzdü.




7 Haziran 2009

İlk maçta Los Angeles Lakers, Orlando Magic'in üzerinden tabiri caizse kamyon gibi geçti. Görünen o ki geçen 15 seneden sonra Magic'liler finallerin nasıl bir yer olduğunu unutmuş. İlk maçta neyle karşılaştıklarını anlayamadan, Lakers 25 sayıyla aldı maçı götürdü. Kobe de ufak çaplı bir şov yaptı.

Sanırım Lakers'ın tokadı Magic'i uyandırmaya yetmiştir. Silkinip kendine gelme vakti geldi. Orlando tekrar ayağa kalkıp bir duruş göstermezse Lakers her an süpürgeyi eline alabilir. Cleveland serisinin beklenenden çok daha erken bitmesi, bariz bir rehavet yaratmış. Kobe'nin arkasının da sağlam olduğunu unutmuşlar. Konferans finallerinde karşılarında sadece LeBron durabildi. Finallerde ise karşılarında tam bir takım var.

Tabii bir de Phil Jackson faktörü var. 9 kez NBA şampiyonluğuna ulaşmış bir koça bu seneki Minnesota'yı bile verseniz finallerde bir maç kazanır diye düşünüyorum. Üstüne üstlük bu koçun elinde Lakers varsa onu yenebilmek için gerçekten olağanüstü işler yapmanız gerekir. Stan Van Gundy, Cleveland serisinde rakiplerini mükemmel analiz edip, oyunu çok doğru kurgulamıştı. Finallere o da biraz konsantrasyonunu kaybetmiş olarak başladı. İlk maçta sahada izlemeye değer sadece Lakers olduğu için, rakibini izlemek için bol bol vakti olmuştur diye düşünüyorum. Bakalım Phil Jackson'ın durdurulması çok zor olan hücum setlerine bir çare bulabilecek mi?

2. maçta da gönlümüz tabii ki Hidayet'ten yana. Serinin kaderi için çok önemli olan bu maçta, ondan takımına liderlik edip, Los Angeles'tan saha avantajını çalarak dönmesini bekliyoruz. Bunu yapabilecek güçleri olduğunu bugüne kadar bir çok kez kanıtladılar. Gerçek potansiyellerini sahaya yansıtırlarsa güçlü Lakers'ı kendi sahasında devirebilirler. Bunu yaparlarsa da şampiyonluk için ellerine büyük bir avantaj geçmiş olacak. Yani kısacası "Beat L.A.".

Geçtiğimiz haftasonunda sporun gündemine basketbol, tenis ve Formula 1 heyecanı oturdu. Formula'nın İstanbul Park'ta yapılıyor olması yarışı izlemek için bence tek sebepti. F1'in eski keyif veren yarışlarının ve popülaritesinin azalma süreci maalesef devam ediyor. F1 yönetiminin bütçe ve teknoloji kullanımı kısıtlamalarıyla organizasyonu sürekli geriye götürmesine bir anlam verebilmek gerçekten zor. Teniste ise Roland Garros bayanlar finalinin cumartesi, erkekler finalinin de pazar olması tenisseverlerin keyifli bir hafta sonu geçirmelerini sağladı. Bu iki maçın da kazananları tahmin edilen isimlerdi. Bayanlarda Kuznetsova, erkeklerde Federer kupaya uzandı. Benim için ise haftasonunun en önemli spor olayı Beko Basketbol Ligi final serisinin dün oynanan, kazananın son saniyede belli olduğu 2. maçıydı. İlk olarak, ülkemizi yakından ilgilendiren F1 ile başlamak istiyorum. F1 heyecanının İstanbul'daki ayağını, Jenson Button kazandı ve ilk 7 yarışın 6'sını kazanarak F1 tarihinin en iyi başlangıcına imza attı. Sıralama turlarında Alman, Sebastian Vettel'e pole pozisyonunu kaptırmasına rağmen, Button bu sezon 6. kez damalı bayrağı ilk gören isim oldu. Jenson Button bu sezon gösterdiği performansla daha başka rekorlara imza atabileceğinin sinyallerini vermeye başladı. Eğer Button bu performansını devam ettirirse, efsane Alman pilot Michael Schumacher'in bir sezon içinde en çok yarış kazanma rekorunu kırabilir. Şahsen bunu başarması beni şaşırtmayacak.
Gelelim Roland Garros'un finalerinde yaşanan ses getirmeyen finallere. Bayanlarda cumartesi Svetlana Kuznetsova’nın kazanmasından sonra herkesin aklında, erkekler finalinde Roger Federer'in kazanıp bir başka efsane Pete Sampras'ın en çok Grand Slam kazanma rekorunu egale edip edemeyeceği sorusu vardı. Rahat bir oyun sonrası İsveç'li rakibi Robin Soderling'i 3-0 ile geçen Federer'in Rafael Nadal'la karşılaşmadan kupaya uzanması bana göre bu zaferi biraz gölgedi. Ne var ki, egale ettiği rekorla Federer tenis dünyasının gelmiş geçmiş en büyük yıldızlarından biri olduğunu kanıtladı ve kötü geçen, bir önceki sezondan sonra, bu sezon yavaş yavaş toparlandığını gösterdi. İlerleyen günlerde Federer belki de Nadal'ın son zamanlardaki hegomanyasına son verip yeniden, bir numara olduğu günelere dönebilir.Yazımın başında değindiğim gibi Efes Pilsen - Fenerbahçe Ülker final serisinin 2. maçında yaşadığımız keyifli dakikalar, tenistekinden ve Formula'dakinden oldukça fazlaydı. Maça çok iyi başlayan Efes Pilsen'i durduramayan Fenerbahçe, maçın genelinde rakibini 5-7 sayı civarında geriden takip etti ve ilk kez son periyotta öne geçebildi. Farkın bir ara 10 sayıya çıkması, Fenerbahçe'lilerin direncini ve mücadele gücünü hiç düşürmedi. Maça sonuna kadar asılmalarının ödülünü Damir Mrsiç'in son saniyede attığı üçlükle aldılar. Aynı ilk maçtaki gibi maçın sonuna kadar iki takım da savunmayı ön planda tuttu. Dünkü maçta Fenerbahçe Ülker'in, ilk maçın aksine 3 sayı yüzdesinin yüksek olması ve Efes Pilsen'in bu maçta da yabancılarının takıma katkı sağlayamamaları Fenerbahçe'ye maçı kazandırdı. Seri şimdi 2-0 ve Abdi İpekçi'ye taşındı. Efes Pilsen 10000'in üstünde seyircisinin desteğini alacak olan Fenerbahçe'yi bu maçta yenmesi çok zor olacaktır. Eğer, Efes Pilsen yenerse seride çekişme devam edecektir ama yenilmesi halinde işleri mucizelere kalacak. Fenerbahçe Ülker gibi güçlü bir takımı 4 maç üst üste yenerek bu mucizeyi gerçekleştirmelerinin de münkün olacağına hiç inanmıyorum.

 
Meşale Kokusu