-->

25 Aralık 2009



Finallerin göbeğine düştük. Pazartesiden beri kafa kaşımaya vakit yok. Yılbaşına kadar da böyle devam edecek. Bu sürede yeni yazı gelmeyecek gibi görünüyor. Takipçilerimiz kusura bakmasınlar...

23 Aralık 2009



İki takımın da maça asıldığını söyleyemeyiz. Fenerbahçe yürüye yürüye üç yaptı maçı. Altay da nasıl olsa kazanamayız mantığıyla minimum golü yemeye çalıştı. Önce 1-0'ı kabullendiler. Sonra da 2-0 ve 3-0'ı. Ara sıra Burak Çalık'ın sürüklediği toplarla atak yapmaya çalışsalar da 3-4 adamdan daha kalabalık gelmeye hiç tenezzül etmediler.

Özer Hurmacı'nın performansı benim adıma maçı izlenilir kılan tek detaydı. Yalnız üzerindeki baskıyı hala atabilmiş değil. Maçın başında Daum'un gözüne girmek adına, ayağında top tutmamaya ve basit oynamaya çalıştı ama çok pas hatası yaptı. Neyse ki golü attı ve kendine geldi. Bu dakikadan sonra daha rahat ve verimli oynadı. Üzerine düşülürse çok iyi yerlere geleceğine inanıyorum Özer'in. Umarım yanılmam.

Bir diğer dikkat çeken isim ise Bekir'di. Sheriff maçında etkisiz görmüştüm ama bu maçta bol bol ben sağ kanadı istiyorum ortası kesti. Yine de Gökhan'ı kesmesi imkansız ama tünelin ucunca hafif bir ışık gördüm.

Maçın en büyük hayal kırıklığı ise kesinlikle Semih'ti. Resmen pas tutmuş. Bu haliyle, şu kötü Guiza'dan bile formayı alması mümkün değil bence. Sahiden, Semih en son ne zaman gol attı?

Maçla ilgili en ilginç detay ise Altay taraftarıyla ilgili. 3 gol de, her zaman, her yerde, en büyük Altay diye bağırdıktan sonraki bir dakika içinde geldi. İlk iki golden sonra totem yaparlar dedim ama üçten sonra bile ısrarcıydılar.

Son olarak, bu maçı, bu saate koyanlara selam etmek isterim. Hafta sonu 8'de maç oynatanlar, hafta içi maçını hangi mantıkla, hem de voleybol maçıyla çakıştırarak 6:30'a koyarlar anlamak mümkün değil. Sayelerinde, sonucu belli olan maç, seyircinin de olmamasıyla iyice tatsız tuzsuz geçti. Hafta içi futbolsuz kalmayalım diye maça gittik ama maalesef kayıp iki saatten fazlasını bulamadık.

21 Aralık 2009



2009'da, Twitter'da en çok bahsedilenler açıklanmış. Spor kategorisindeki sıralama şu şekilde:

Sports (Teams, Events, Leagues)

1. Super Bowl
2. Lakers
3. Wimbledon
4. Cavs (Cleveland Cavaliers)
5. Superbowl
6. Chelsea
7. NFL
8. UFC 100
9. Yankees
10. Liverpool

Bir nevi popülarite sıralaması olarak görebileceğimiz listede ilginç sonuçlar var. Örneğin 6 kupa bile Barcelona'dan, Chelsea veya Liverpool kadar bahsedilmesini sağlayamamış.

Bir gün içinde olup biten Super Bowl'un bütün sene boyunca en çok konuşulan konu olması da dikkat çekici. Hatta, hatalı yazılışı da 5. sırada. Pes...

UFC 100'ün diğer dövüş sporları arasından böylesine sivrilmesi benim için şaşırtıcı. Şahsen en az ilgimi çekeni.

Lakers, dünyanın en popüler kulübü gibi görünüyor. Sanırım önceden en rahat tahmin edebileceğim bu olurdu. Sadece Yankees'le aralarında 7 sıralık bir fark olacağını beklemezdim.

Şöyle genel olarak baktığımda olmamış diyesim geliyor da insanlar bunlardan bahsetmiş işte. Nasıl diyeceksin?

Not: Sporcular, kişiler kategorisi altında sıralanmış.



Çarşamba günü oynanacak Fenerbahçe - Altay, Ziraat Türkiye Kupası maçına, Avea sponsorluğunda iki adet Türk Telekom tribünü bileti veriyoruz. Saat 20:00'de sorulacak soruya, doğru cevap veren ilk iki kişi biletlerin sahibi olacak. 20:00'de görüşmek üzere...

Saat 20:00 oldu. Sorumuzu soralım.

Fenerbahçe ve Altay'ın Türkiye Kupası Finali'nde ilk karşılaşmaları hangi sezonda gerçekleşmiştir? Maçlar kaç kaç bitmiştir?

Biletleri mert ve Zoma kazanmıştır. Kendilerini tebrik ediyoruz. İsimlerini ve iletişim bilgilerini yorum olarak yazarlarsa, kendilerine ulaşacağız.

Zoma, biletini kullanamayacığını belirterek hakkını devretti. Onun yerine bileti kazanan kişi Djemba Djemba. Onun da iletişim bilgilerini göndermesini rica ediyoruz.

20 Aralık 2009



Aslında çok kolaydır Real Madrid'i sevmek. Sevinmek garantidir çünkü. En kötü iki senede bir, takımın tatmin edici bir başarı elde edeceğini bilirsiniz. Majör ligler arasında en fazla sayıda şampiyonluk yaşamış; Milan'la birlikte en çok Şampiyonlar Ligi şampiyonluğuna sahip takımdan bahsediyoruz sonuçta.

En iyi futbolcuların oynadığı, hatta oynamak için can attığı bir yıldızlar kulübüdür Real Madrid. Dönemin efsanelerinden en az 2-3 tanesi mutlaka giyecektir o formayı ve peşi sıra zaferler yaşayacaklardır.

Peki sevmeyen neden sevmez? Real Madrid paranın ve gücün, futbol sahasına en bariz yansımış halidir. Tabii ki, başta İngiltere'de olmak üzere Madrid benzeri bir çok kulüp var. Ancak, Real Madrid'in diğerlerinden farklı bir havası var. Amerikan gençlik filmlerinde ev partisinin sahibi ukala ve şımarık çocuklar olur ya. Popüler olmayanları ezerler, partiye almazlar, alsalar da geldiklerine pişman ederler hani.

Dün akşam 6-0'lık Zaragoza maçında aynı bu manzara canlandı gözümde. Hani rakip o kadar salar ki, maç güle oynaya 10'a gider anlarım ama 7. golü atmak için o kadar zorlamak, gözlerden fışkıran hırs, koyduk mu tripleri, sarı kartlık fauller, gol kaçırınca dövünmeler, ahlar vahlar nedir?

Maç zaten 70'de 6-0 olmuş. Oyunu biraz rölantiye almak, hem kendini dinlendirip, hem de rakibe biraz saygı göstermek daha makul bir davranış olmaz mı? Söz konusu Real Madrid olunca olmuyor işte. Hazır yakalamışken yaslayalıma dönüyor olay.

Maalesef şan, şöhret ve paranın her şeyin önüne geçtiği bir ortamda bunlar çok normal. Bugün bu kadro, 10 sene sonra başkaları ama mantalite hep aynı olacak. O, 7. gol hep aranacak. Çünkü onlar Real. Her şeyin en fazlasına onlar sahip olmalı. Tabii ki en çok golü de onlar atmalı.

İşte Real Madrid'i sevimsiz yapan bu ukalalık. Yoksa, işte efendim onlar kralın takımı. Barcelona'ya çok fenalık yapmışlar zamanında gibi basit ve saçma bir sebepten ibaret değil durum. Duruş meselesi. Sevene, neden diyemem ama ben sevemiyorum arkadaş. Zidane oynadı sevemedim. Cristiano oynarken hiç sevemem.

 
Meşale Kokusu