-->

21 Mayıs 2010

Daha önce Spor İletişimi Sertifika Programı'ndan bahsetmiştim. Yaklaşık dört aydır devam eden kurs, bir süre önce ilk meyvesini verdi. Kursun öğrencileri olarak kendi aramızda pdf formatında bir dergi çıkartmaya başladık. İçinde çok değerli yazılar olduğunu düşünüyorum. Benim Bank Asya playoff yazısının da bulunduğu ikinci sayıyı yukarıdan inceleyebilirsiniz. Biliyorum, yorum yazmak bu blogun takipçilerinin pek adeti değil ama bu dergi hakkındaki olumlu-olumsuz yorumlarınızı iletirseniz çok sevinirim.

19 Mayıs 2010

Biraz geç bir yazı oldu biliyorum. İlk maçlar oynandı bile ama ancak bitirebildim maalesef. Çevreye gösterdiğimiz umursamaz tavır için özür dileriz. Maçlar hakkında da tek tek yazamayacağım. Maçların stresi aşırı fazla olduğu için pek yazabilecek gözle izleyemiyorum. Playoff'un sonunda genel bir izlenim yazmayı düşünüyorum.

Bank Asya 1. Lig'de oynanan son hafta mücadelelerinin ardından 2009-2010 sezonu 14 takım için sona erdi ama 4 tanesi, üçer tane daha maç yapmak zorunda. 17-23 Mayıs tarihleri arasında İstanbul’da toplanacak olan Adanaspor, Altay, Karşıyaka ve Konyaspor, Süper Lig’e yükselen üçüncü ve son takım olmak için mücadele edecekler. Peki bu takımlar buraya gelene kadar nasıl bir sezon geçirdiler?

Adanaspor

Adanaspor’un sezonu 7. haftada başladı demek hiç de yanlış olmaz. Dört kırmızı kartın çıktığı olaylı Boluspor maçının ardından istifa eden Ekrem Al’ın yerine gelen Kemal Kılıç’la birlikte çıkışa geçen Turuncu Beyazlılar kalan maçlarda 1. Lig’in sihirli formülü olan maç başına 2 puan ortalamasını tuttursalar da averajla Bucaspor’un arkasında kaldılar ve ligi 3. tamamladılar.

Adanaspor’un bu sezon oynadığı futbolu tanımlamak için en uygun kelime hırçın olacaktır. Sezonu 95 sarı ve 8 kırmızı kartla tamamlayarak sertlik konusunda kontrolsüz bir görüntü çizen Adanalı futbolcular ironik olarak aslında bir o kadar da temkinliydiler. Zira Adanaspor ligi en az gol yiyen 2. ekip olarak tamamlarken aynı zamanda az gol atan takımlardan da birisi oldular.

Kaleci Tolgahan’ın önünde duran Recep ve Ersan ikilisiyle birlikte işin savunma kısmını sağlama alan Adanaspor aynı uyumu ileri uçta yakalayamadı. Sık sık sakatlıklarla ve cezalarla da boğuşan genç kadro bir türlü istediği ikiliyi oluşturamadı. Eğer Fevzi’nin orta sahadan sağladığı katkı olmasa Emre Aktaş ve Mbilla ikilisinin vasatı aşamayan performanslarıyla Adana’nın buralalara kadar gelmesi mucize olurdu.

Adanaspor’da sezonun en büyük hayal kırıklığı ise hiç şüphesiz İlyas’tı. Kaptan saha içinde takımına bir türlü beklenen katkıyı veremedi ama saha dışında çok iyi çalıştı. Yaptığı açıklamalar ve ağabeylik ile takımın moralini hep üst seviyede tuttu ve adeta Kemal Kılıç’ın sağ kolu oldu.

Adana için sezonun belki de en önemli kazanımı ise 17 yaşındaki Okan Salmaz oldu. Özellikle ikinci devredeki maçlarda bol bol oynama şansı bulan genç oyuncu, orta sahadaki sağlam oyunuyla ilerisi için umut verdi. Onun yanı sıra 21 yaşındaki Talha Mayhoş da son haftalarda takımda yer bulmaya başlayan ve beğeni toplayan bir diğer genç isim oldu.

Her ne kadar son anda kaçan ikincilik üzücü olsa da Adanaspor için bu sezon elde ettikleri derece son derece iyi bir sonuç. Bu kadar genç bir kadroyla takımı buralara kadar taşıyan Kemal Kılıç’ı tebrik etmek gerekir. Playoff’ların ardından sonuç ne olursa olsun bu nüveyi korurlarsa ileride Adanaspor ismini çok daha sık ve iyi yerlerde duyarız.

Altay

Her ne kadar bu ligde istikrarlı olmak görece kötü bir şey olsa da Altay açık ara 1. Lig’in en istikrarlı takımı. Başkan da, teknik direktör de, oyuncular da değişse lig sonunda bulundukları sıra çok fazla değişmiyor. Hatta bu istikrarı sezon içerisinde de gösterdiler. İlk haftalardaki inişli çıkışlı periyodu saymazsak Altay’ın galibiyetleri hep seri halinde geldi. Sadece 28. haftadaki Samsunspor galibiyetinden sonraki hafta galip gelemediler. Tam dört defa üç haftalık seri yakalamalarına rağmen bu serileri hiç dört maça çıkaramadılar.

Açıkçası bu sezon Altay’dan büyük düşüş bekliyordum. Geçen sezona göre çok daha zayıf bir kadroları vardı ancak onlar, en iyi yaptıkları işi yine başardılar ve gençlerle tecrübelileri kaynaştırarak uyumlu bir ekip yarattılar. Altay adına bu sezon en dikkat çekici isim şüphesiz, ara transferde Galatasaray’a gideceği kesinleşen ama sezon sonuna kadar Altay’da kalan Musa Çağıran oldu. 19 yaşındaki genç orta saha oyuncusu bu sezon hem sağlam fiziği ve kesiciliğiyle hem de gol yollarındaki etkinliğiyle ön plan çıktı. Transfer olduktan sonra kendini nadasa bırakmayıp kora kor mücadeleye devam etmesi ise ekstradan alkış almasını sağladı. Onun haricinde bir diğer orta saha oyuncusu Musa Sinan, 8 golle takımının gol yükünü paylaşan Burak Çalık ve geçen sene sakatlıklarla boğuşmasına rağmen iyi bir performans sergileyen ve bu sene de kaldığı yerden devam eden Brezilyalı Tiago, Altay’ın dikkat çeken diğer genç oyuncularıydı.

Altay için sezonun en güzel sürprizi ise 15’lik Okay Yokuşlu oldu. Henüz ikinci maçında, 88. dakikada attığı golle hem takımına beraberliği getiren hem de 1. Lig’in tarihinde en genç gol atan oyuncu olan Okay, bir de galibiyet golü attığı ilerleyen haftalarda ciddi süreler alarak çok önemli tecrübe elde etti.

Tabii ki beklentileri karşılayamayan isimler de oldu. Transfer yasağı yüzünden yerlerine başkalarının gelmesi ihtimali olmamasına rağmen devre arasında takımdan gönderilen Okan Koç, Serkan Dökme ve Levent Kartop bu isimlerin başında geliyor. Özellikle bir dönemin en popüler futbolcularından Okan Koç’un istenmeyen adam haline gelmesi ibretlikti.

Teknik direktör konusuna da değinmeden geçmemek lazım. Sezona Fuat Yaman yönetiminde başlayan Altay, hocanın 2-0’lık Karşıyaka yenilgisi sonrası istifa etmesinin ardından koltuğu camianın sevilen isimlerinden Zagor lakaplı Zafer Bilgetay’a emanet etti. Bilgetay yönetiminde fena bir performans sergilemeyen ve son beş maçtır yenilmeyen Altay 4. olarak playoff’a kaldı ama Bilgetay playoff vizesini alamadı. Yönetim, final niteliğindeki bu maçlar için kendisi iyi tanınan ama takımı pek tanımayan Güvenç Kurtar’ı görevlendirdi. Böylesi riskli bir kararın Altay’ın kaderini ne yönde etkileyeceğini bekleyip göreceğiz ama camianın genel kanısı, son dakikada yapılan bu değişikliğin çok da hayırlı olmayacağı yönünde.

Karşıyaka

Beş maçlık seyircisiz oynama cezası, dört farklı teknik direktör, bütün sezon süren sürtüşmeler sonucu istifa eden bir yönetim, kadro dışı bırakılan oyuncular, kaptanlık değişiklikleri ve sezon sonunda beşincilik. Bu ortamda bundan daha fazlası da beklenemezdi herhalde.

Karşıyaka, sezona bir önceki yıl finalde kaybedilen şampiyonluğun sendromuyla başladı. Aradan aylar geçmiş ancak camia hala kendine gelememişti. Tam 22 futbolcu transfer edilip çekirdek de bozulunca ilk haftalarda bol bol puan kaybı yaşandı ve 11. haftadaki 3-0’lık Karabükspor mağlubiyeti ile 11. sıraya kadar gerilediler. Bu maç, sonsuz kredisi var diye düşünülen Reha Kapsal’ın sonu oldu. Kulübe son yıllardaki en iyi sezonunu yaşatan hocanın kovulması camiayı ikiye böldü. Yönetim uzun süre protesto edildi. Kriz ancak Onursal Başkan Selçuk Yaşar’ın araya girmesiyle çözülebildi. Böylesi bir ortamda Reha Kapsal’ın ardından göreve gelen Ümit Turmuş beklentilerin üzerinde bir performans sergileyerek takımı ilk altıya soksa da beklenmedik bir şekilde onun da görevine 10 hafta sonunda son verildi. Yerine idareten geçen Hakan Kayalar – Nihat Umut ikilisinin ardından da 28. haftada Karşıyaka, nihai teknik direktörü Erdoğan Arıca’ya kavuştu. Arıca döneminde tam 15 hafta sonra ilk altının dışına çıkarak playoff’u zora sokan Yeşil Kırmızılılar son bir atakla üç haftalık galibiyet serisi yakaladılar ve ligi beşinci sırada tamamlamayı başardılar.

Karşıyaka adına bu sezon en öne çıkan isim tecrübeli forvet Okan Öztürk oldu. Ligi 13 golle tamamlayan Okan, hem saha içinde hem de saha dışında takımın lideriydi. Bu sebeple daha ilk sezonunda kaptanlık görevine de getirildi. Onun dışında genç Taha da bu sezon çalışkanlığıyla övgü alan isimlerin başında geldi. Birçok futbolcunun adı bir sporcuya yakışmayacak olaylarla anılırken o profesyonelliği ile ağabeylerine örnek oldu. Orta sahadaki bitmek bilmeyen enerjisiyle de çoğu maçta takımın ayakta kalmasını sağladı.

En büyük hayal kırıklığı ise hiç şüphesiz defans hattıydı. Daha önce birlikte oynamış ve birbirini iyi tanıyan Fuat – Ufuk ikilisinin bir araya getirilmesiyle beklentiler hayli yükselmişti ama özellikle Ufuk bu beklentileri karşılamaktan çok uzaktı. Geçtiğimiz sezon gol krallığını 3. sırada tamamlayan Emrah Bozkurt ve daha önce bu ligde şampiyonluk yaşayan Serdar Sinik de hayal kırıklığı yaşatan diğer futbolculardı.

Genel itibariyle Karşıyaka pozitif futbol oynamaya çalışan ama sık teknik direktör değişiklikleri yüzünden idealini bir türlü bulamayan ve bu yüzden ne yapacağı kestirilemeyen bir ekip görüntüsü çizdi. Özellikle ilk 11’in şablonunun bir türlü oturmaması belki de Karşıyaka’nın ligi çok daha iyi bir pozisyonda bitirmesini engelledi.

Konyaspor

Konyaspor 2009-2010 sezonunun açık ara en dramatik takımıydı. Süper Lig’den yeni düşmenin kazandırdığı kadro avantajıyla hemen öne çıkıp liderliği aldılar. Artık herkes Konyaspor’un kesin şampiyon olacağını söylüyor ve ikincilik yarışı hakkında konuşuluyordu. 15. haftanın sonuna kadar da bu pozisyonlarını korudular ancak ne olduysa bundan sonra oldu. Giresunspor mağlubiyetiyle girilen fetret devrinden bir daha çıkış mümkün olmadı.

Büyük umutlarla ama transfer yapılamadan girilen ikinci yarı da mağlubiyetle başladı. Teknik direktör Hüsnü Özkara sürekli umut dolu açıklamalar yapsa da tünelin ucundaki ışık giderek azalıyordu ki kaçınılmaz olan gerçekleşti. 22. haftanın sonunda Özkara’nın işine son veren yönetim, yerine Altay’dan ayrılan Fuat Yaman’ı getirdi. Ne var ki bu değişim de düşüşe ilaç olmadı. Fuat Yaman’ın görevde kalabildiği beş haftada Konyaspor hiç kazanamadı. Üç mağlubiyet ve iki beraberliğin ardından Fuat Yaman da gönderildi ve yerini Ziya Doğan aldı.

Takımın ardı ardına tökezlemesi yetmezmiş gibi bu süreçte bir de şike skandalı patlak verdi. Takımın birinci kalecisi Recep Öztürk, Bochum Savcılığı’nın yürüttüğü soruşturma kapsamında tutuklandı. Buna rağmen Konyasporlu futbolcular, aynı zamanda Ziya Doğan’ın ilk maçı olan sıradaki Kocaelispor mücadelesini kazanıp az da olsa moral bulmuşken çok daha üzücü bir olay meydana geldi. Takımın en önemli oyuncusu Branimir Poljac vahim bir trafik kazası geçirdi. Bir süre hayati tehlikesi devam eden Norveçli oyuncunun bundan sonraki hayatına felçli olarak devam edeceği açıklandı. Bu olayın üzüntüsüyle çıkılan Hacettepe maçı kaybedilse de Konyaspor, bundan sonraki haftalarda toparlanma sürecine girdi. Playoff’u garantilemiş olarak çıktıkları son haftadaki Altay maçına kadar bir daha hiç yenilmediler.

Şimdi önlerinde sadece üç tane maç var. Playoff oynayacak dört takım arasında en moralsiz olan onlar ama kadrolarının kalitesi ve Ziya Doğan faktörü hiç de yabana atılmamalarını gerektiriyor.

17 Mayıs 2010


Saat 21:45'e yaklaşırken Beşiktaş'ta, normalde maç izlemeye pek de müsait olmayan bir mekanda televizyonun başındaydım. Kaderin bir cilvesi olarak Bursaspor'u destekleyen Beşiktaşlılar'la birlikte Fenerbahçe - Trabzonspor maçını izliyorum. Dakikalar ilerledikçe sebebinin soğuk olmadığını düşündüğüm bir titreme gelmeye başladı. Öyle bir konsantre olmuşum ki sanki Fenerbahçe'nin dalga dalga gelen ataklarında toplara kaleci Onur'la beraber uçuyorum. Bir Karşıyakalı olarak en büyük ikinci düşmanımın şampiyon olması için uğraşıyorum.

Sonunda bitmek bilmeyen dakikalar tükendi ve kendimi yüzümde aptal bir gülümsemeyle sanki benim takımım şampiyon olmuş gibi sevinirken buldum, ellerim havada Anadolu diye bağırırken. Anlayacağınız kimin şampiyon olamadığıyla hiçbir ilgisi yoktu bu halimin. Sadece Anadolu'dan bir şampiyon çıkmasıydı derdim. Haftalardır Bursa'yı destekliyorum diye bana kızan arkadaşlarıma hep şunu dedim: İsterse Göztepe şampiyon olsun ama artık Anadolu'dan bir şampiyon çıksın. Bu düzen bozulsun. Diğer takımlar da olabiliyormuş diyebilsin.

Ve sonunda oldu. Önümüzdeki sezon son şampiyonun Anadolu'dan olduğu bir lig oynanacak. Artık model belli. Eski düzene dönülüp dönülmeyeceğini Bursaspor ve diğer takımlar belirleyecek. Bundan sonra ipler İstanbul'un elinde değil. Umuyorum devamı gelecek ve her geçen gün daha adil, daha rekabetçi bir düzenin oturmasıyla bir gün büyük takım - küçük takım diye bir şey kalmayacak. Uzatmayayım. Bu sezon o formayı terletip, bileğinin hakkıyla şampiyon olan bütün Bursaspor'lu futbolcuları gözlerinden öpüyorum. Hepinize helal olsun.

Şampiyon Bursaspor! Şampiyon Anadolu.

 
Meşale Kokusu