-->

4 Aralık 2009



Sonunda, Türkiye'den iki takımın Avrupa'da oynadığı grup maçlarını lider bitirmeyi, hem de henüz birer maçları daha varken garantilediğini de gördük. Fenerbahçe'nin kazanması, Twente'yi arkasında bırakması ülke puanı sıralamasında rakibimiz olan Hollanda'yla girdiğimiz yarış açısından önemliydi. Galatasaray'ın kazanması ülke puanı açısından da önemliydi ama bu galibiyetin bir Yunan takımına karşı alınanmasının da ayrı bir keyifli yanı vardı. İki takımın da, yaşadıkları bu sıkıntılı dönemde aldıkları galibiyetler, hem camialarının hem de taraftarlarının biraz olsun moralini düzeltecektir. Eğer Beşiktaş da haftaya ufak çaplı bir mucize gerçekleştirip Avrupa Ligi'ne kalırsa son 32'de 3 takımımız olmuş olacak. Bu da Türkiye için bir ilk demek. Son 32'yi başarı kabul edersek kendimizi kandırmış oluruz, fakat son 8'e 2, ya da son dörde 1 takım sokarsak başarılı olmuşuzdur bence. Takımlarımız en iyi performanslarını gösteririp, ilk dörtten de iyisini yaparlar demek istiyorum ama böyle güçlü rakiplerin olduğu Avrupa kulvarında hedeflerin abartılı konması sonucu yaşanan hüsranlar bu kadar tazeyken, insan rasyonel olmak zorunda kalıyor. Sezonun geri kalanının mucizevi denecek kadar irrasyonel geçmesi dileğiyle...

3 Aralık 2009



Şu adama bakıyorum. Televizyondaki hal ve tavırlarını gözlüyorum. Sonra da meslek olarak buna ne gider diye düşünüyorum. Olsa olsa soytarı emeklisidir diyorum. Evet, Sepp Blatter futbolun kralı değil, soytarısıdır. Zira bu kadar trajikomik hadise ancak bir soytarının önderliğinde yaşanabilir. Dünya Kupası play-off maçlarında seri başı uygulamasına karar verilmesiyle başlayan olaylar zinciri tamamen soytarılık. Ancak, son alınan karar tam bir skandal. FIFA'nın gerçek niyeti ortaya çıkmıştır bence.

Dünya Kupası'nda altı hakem yerine yine dört hakem görev yapacakmış. Babalar, altı hakem uygulamasının oyunun hızına bir katkı yapmadığını düşünüyormuş. Oysa dört hakemli sistemle, hakem hatalarının daha çok yaşandığı aşikar değil mi? Örneğin Fransa - İrlanda maçında çizgi hakemi olsaydı, o meşhur pozisyonun gole dönüşmeyeceğinde herkes hem fikir. Peki bu tarz hakem hataları kime ne fayda sağlıyor da bilerek ve isteyerek devamı sağlanıyor?

Şimdi biraz düşünelim. Fransa - İrlanda maçı sayesinde FIFA ve dolayısıyla futbol günlerdir gündemde. Eğer böyle bir hata yaşanmasaydı, bu maç oynandığından beri Dünya Kupası'yla ilgili gündem sadece grup kuralarından ibaret olacaktı. Yani hakem hataları futbolun gündemdeki payını arttırıyor. Öte yandan, maçın ardından bariz bir şekilde Fransa'dan nefret eden, kupada başarısız olmalarını dileyen bir kitle oluştu. Bu kitle, Dünya Kupası'nda Fransa maçlarını özellikle izleyecek. Bu maçlardan önce gündem tekrardan coşacak. Daha yoğun bir yayın yapılacak. Daha fazla izleyiciye ulaşılacak. Daha fazla para dönecek.

Kısacası hesap ortada. Hakem hatası demek, futbolun daha çok konuşulması ve dolayısıyla daha popüler olması demek. Bu da daha çok para demek tabii ki. Sizin anlayacağınız, Blatter'in bırakın kamera ve çipli top kullanımına, altı hakem uygulamasına bile taş koymasının altında, futbol hatalar oyunudur tarzı romantik nedenler bulunmuyor. Olay yine tamamen parayla ilgili. Endüstriyel futbol dediğimiz şey öyle elli liralık bilet fiyatlarından, taraftarın seyirciye dönüştürülmesinden ibaret değil. Futbolu endüstriyel yapan faktörler aslında böyle ayrıntılarda gizli. Daha çok para kazanmak için hatalı bir oyun oynatılıyor. Daha ne kadar endüstriyelleşebiliriz ki?



2010 Dünya Kupası'nda kullanılacak top görücüye çıktı: Adidas Jabulani. Şimdiye kadarki bütün toplardan daha yuvarlakmış. Mış...

1 Aralık 2009


Kızılyıldız 1-2 Partizan
28 Kasım 2009


Olympiakos 2-0 Panathinaikos
29 Kasım 2009




Bugün, sezonun kaybedeni kim diye sorsak, çoğunluğun işaret edeceği isim Tuncay Şanlı olur. Middlesbrough'yu şampiyonluğa taşıyıp efsane olma fırsatını teperek, Stoke City'ye imza atması bence de skandal bir karar oldu. Takımı fena gitmiyor aslında. 20 puanla 9. sıradalar ve 5. Liverpool'la aralarında sadece 3 puan var. Hedefsiz bir takım için iyi bir performans ama maalesef Tuncay'ın şimdiye kadar ki katkısı '0'. 8 lig maçında bir kere bile ilk onbire giremedi. Bırakın gol atmayı, sarı kartı bile yok daha. Hull maçında dostlar alışverişte görsün gibisinden 7 dakikalığına oyuna girip çıkması, Mirsad NBA'e ilk gittiğinde 20 saniye oynadı diye sevindiğimiz zamanları hatırlattı.

Tuncay'ın kararı tartışmasız yanlıştı. Verdiği kararın cezasını da çekiyor zaten. Ancak ondan çok daha yanlış bir karar alan ve şimdilik pek kimsenin bahsetmediği bir sporcumuz var: Hidayet Türkoğlu. Hidayet, geçtiğimiz sezon kariyerinde zirve yaptı, NBA finali oynadı. Hem de takımının en önemli isimlerinden biri olarak. Sanırım bugün dünyada onun ismini bilmeyen bir basketbolsever yoktur. Bu efsanevi sezondan sonra Hidayet de bir yol ayrımına geldi ve Sacramento günlerinde saçlarını sarıya boyadığından beri en kötü kararını verdi. Orlando, kalsın diye tarihinde ilk kez lüks vergisi ödemeyi göze aldı. Portland peşinde pervane oldu. O gitti 1 milyon Dolar için çakma NBA takımı Toronto'yu seçti. Toronto, Avrupa karması tadında, Kanada'da konuşlanmış, Amerikan ligine dahil acayip bir takım. Vince Carter'ın hatırına biraz sempatimiz var tabii ama Carter da o diyardan ayrılalı epey zaman oldu artık. Aradan geçen yıllarda git gide sevimsizleştiler.

Sezonun şimdiye kadarki kısmında Toronto 7-11, Orlando 14-4 yaptı. Hido'nun eski tayfası, durmak yola devam derken, o play-off oynar mıyız acaba hesabı yapıyor. Açıkçası oynamama ihtimalleri daha yüksek. Hidayet'in bireysel istatistiklerinde de gözle görülür düşüş var. Sayı, ribaund, asist, süre ve kullandığı top... Hepsi geçen seneden daha az. En önemlisi de konumunda düşüş var. Hidayet artık lider oyuncu değil. Calderon ne kadar müsade ederse o kadar oynuyor. Aralarında ciddi bir uyumsuzluk olduğu o kadar açık ki. Overrated İspanyol guard, bariz bir şekilde, hey yeni çocuk burası benim çöplüğüm mesajı vermeye çalışıyor. Bu çekişme mucizevi bir şekilde son bulmazsa, Toronto'nun Bosh'lu son sezonu çöpe gidecek gibi duruyor. Bosh gittikten sonra da bu takımın halinin ne olacağı büyük soru işareti.

Hidayet artık 30 yaşını geçti. Kariyerinin son dönemine giriyor ve ne yazık ki bunu geleceği belirsiz bir takımda yapıyor. Eğer kısa süre içerisinde tekrardan bir takasın içinde olmazsa, bir daha önemli bir başarı yakalaması zor görünüyor. Şu an için en önemli, belki de son fırsat Dünya Basketbol Şampiyonası. Tek temennim Toronto'nun play-off dışında kalması. İlk turda paspas olacaklarına, Hidayet'in sezonu erken kapaması ve şampiyonaya hazırlanmak için daha çok vakit kazanması, hem onun hem de ülkemizin adına daha hayırlı olacaktır. Geçen sezon finalde boy göstermiş bir oyuncu için bu sene play-off oynamazsa daha iyi olur demek ne kadar acı değil mi? Acı ama gerçek...

29 Kasım 2009



Taraftara terörist muamelesi yapmaya devam ediliyor. Tribünlerde yaşananların neden ve nasıl yaşandığı konusunda hiçbir fikri olmayan bir kaç kişi yine bir masanın başına toplanıp, kapalı kapılar ardında, kafalarına göre bir kaç karar almış. Cezalandırıcı olmak o kadar hoşlarına gitmiş ki, önleyici olabilecekleri akıllarına bile gelmemiş. Bu taslaktaki maddelerin bir kaç istisna dışında uygulanması, iki hafta üst üste lotoyu tutturma olasılığından daha düşük. İşte maddeler:

1) Maç biletlerinin üzerine bilet sahibinin TC Kimlik numarası yazılacak.
Muhtardan ikametgah da alalım tam olsun.

2) Süper Lig ve Bank Asya Ligi maçlarında anonsların yapıldığı ve güvenlik kameralarının izlendiği odalarda federasyon ve kulüplerden birer temsilci yer alacak.
Gerekli olduğuna inanmıyorum. Laf olsun diye düşünülmüş bir madde.

3) Emniyet teşkilatı içinde belirlenecek kulüp polisi, ilgili kulübün deplasman maçları dahil bütün maçlarında görev alacak.
Deplasman otobüsüne para verip, alkol koalisyonuna ortak olacaklarsa olur.

4) Spor alanlarına yasak madde sokulması ve kullanılması halinde 3 yıldan 5 yıla kadar spor alanlarında seyirden men edilecek ve 3 aydan 1 yıla kadar hapis cezası verilecek. 2 yıl içinde aynı suçun tekrarlanması halinde ömür boyu müsabakaları spor alanlarından seyirden men edilecek.
Eğer meşale de bu kapsama girecekse ağır söverim.

5) Çirkin ve kötü tezahüratta bulunanlara, 2 yıldan 4 yıla kadar müsabakaları spor alanlarında seyirden men ve 10 bin TL para cezası verilecek. Tekrarında ömür boyu spor müsabakalarını spor alanlarında seyirden men cezası verilecek.
Tribünler konusunda emin olduğum tek bir şey varsa, o da küfürün hiçbir zaman bitmeyeceğidir. Noktalama işareti olarak küfür kullanan bir milletiz. Nerede o eski bayramlar tayfasına bedava kombine dağıtılmadıkça, stadlarda küfür olacaktır.

6) Ayrımcılık içeren söz ve pankartlara 3 yıldan 5 yıla kadar müsabakaları spor alanlarında seyirden men cezası ile birlikte para cezası verilecek. Tekrarında ömür boyu müsabakaları spor alanlarında seyirden men cezası ve para cezası verilecek.
Bunu desteklerim işte. 'Say No To Racism'

7) Yasak beyan veya demeçte bulunan başkan, yönetici, idari veya teknik personel veya sporcu veya taraftar temsilcileri ile taraftar derneklerinin başkan ve yönetim kurulu üyelerine 100 bin Türk Lirası’ndan başlayan para cezası verilecek.
Bu da mantıklı ama cezası daha çok olmalı bence.

8) Taraftarları şiddete teşvik edecek nitelikte yayın ve yazılar yasaklanacak. Bu yasağa aykırılık halinde, kişilere 200 bin TL’den, kuruluşlara da 500 bin TL’den başlayan para cezaları verilecek.
Provakatör medya için de bir ceza düşünülmüş olması güzel ama bu maddedeki cezaların yanına da birer sıfır eklemek lazım.

9) Şike ve teşvik primi suçlarında 5 yıldan 12 yıla kadar hapis cezası verilecek.
Yapamayacağın şeyleri söyleme demişler.

10) Müsabakaları spor alanlarında seyirden men cezası alanlar takımının maçının başlangıcında, devre arasında ve bitiminde en yakın mahalli karakola başvurmak zorunda olacak. Bu kişiler ayrıca, takımlarının yurt dışı maçından 5 gün önce pasaportlarını karakola teslim edecek.
Karakolların bir odasına sandalye koyup Lig TV de bağlatsınlar. Adam başı 5TL'den güzel gelir olur. Meşrubat servisi de olursa ala.

11) Cezalı kişilerin spor alanlarına girmesine yardımcı olanlara 1 yıldan 3 yıla kadar müsabakaları spor alanlarında seyirden men cezası ve 2 yıla kadar hapis cezası veya 50 bin TL’ye kadar para cezası...
Bence bu cezaları 1'den 100'e kadar rastgele bir sayı söyle mantığıyla belirlemişler.

12) Spor alanlarına zarar verenlere (koltuk, lavabo kıranlar gibi) 1 yıldan 3 yıla kadar müsabakaları spor alanlarında seyirden men cezası...
Masrafı karşılatmak daha mantıklı değil mi?

13) Şiddet olaylarına karışanlara, 3 yıldan 5 yıla kadar müsabakaları spor alanında seyirden men cezası ile 2 yıldan 5 yıla kadar hapis ve para cezası verilecek.
Orantısız güç kullanarak, olayları önlemekten ziyade büyütmeye yarayan polislere de ceza verilecekse kabul.

14) Cezalar il-ilçe güvenlik kurulları tarafından değil, yeni kurulacak “Spor İhtisas Mahkemesi” tarafından verilecek. Suçların cezası 24 saat içinde belirlenecek.
Güzel bir gelişme.

 
Meşale Kokusu