-->

6 Kasım 2009




Yıldırım Demirören, Türkiye'nin en çok makara yapılan kulüp başkanı olma sıfatını, kimseye bırakmayacak bu gidişle. Ben, üç büyüklerden birinin başkanıyla bu kadar dalga geçildiğini hiç hatırlamıyorum. Kendi taraftarı bir koldan, rakiplerinin taraftarı diğer koldan saldırıyor. Önceden de başkanlara küfür olurdu; dalga geçilirdi. Türkiye'de alışkınız zaten bu durumlara. Aziz Yıldırım her stadda küfür ediliyor diye, yıllarca deplasmanlara gitmedi. Aleyhinde alaycı pankartlar da açıldı ama Yıldırım Demirören'in yaşadıklarını, hiçbir başkan yaşamadı herhalde. Dün gece de Fenerbahçe tribününün dilinde Demirören vardı. Yaklaşan Fenerbahçe - Beşiktaş derbisinin havasından olsa gerek. Karşılaşmada Alex 3. golü atıyor. Dakika 67. Bütün stad başlıyor yeter Yıldırım Demirören diye bağırmaya. Beşiktaş tribünlerinin tepki olarak başlattığı bu tezahürat, artık diğer tribünlerin alay konusu olmaya başladı. Yıllardır yapılan yanlış transferlerle, Beşiktaş'a yakışmayacak oyunculara Beşiktaş formasını giydiren bu yönetimin başkanı da yapılanları sonuna kadar hak ediyor. Bir iyilik yapsın. Türkiye'nin camiasıyla, mazisiyle üç büyüğünden biri olan Beşiktaş'ın başkanına yakışacak bir davranışla bıraksın. Bu sayede hem Beşiktaş'ın, hem de Türk futbolunun gelişimine yardımcı olur. Beşiktaş'a ve Türk futboluna yapacağı en büyük iyilik olur kısacası.

5 Kasım 2009



Dynamo Kiev - Inter
Kiev yönetimi bugüne kadar ülkede 22 kişinin domuz gribinden ölmesi sonucu, tam 20000 maske yaptırarak tüm stada dağıtmış.

4 Kasım 2009



Murat Yorulmaz, Boluspor Çocuk Tribünü'nün fikir babası ve amigosu. Daha doğrusu o genç neferlerin ağabeyi. Aynı zamanda 1965 Boluspor Taraftarlar Derneği'nin kurucu üyesi ve yöneticilerinden. Geçen hafta kendisinden sitem dolu bir mail aldım. Bir yılı aşkın süredir emek emek büyüttükleri projeleriyle tribüne kazandırdıkları çocuklar, daha önceden yazdığım sebebi malum protestolardan maalesef nasiplerini almışlar. Neden mi? Her hafta maçlara gelmelerini sağlayan, onlara kendilerine ait bir tribün açan, hediyeler veren başkan Necip Çarıkcı'ya, büyük başkan el salla dedikleri için. Çarıkcı'ya bu şekilde seslenmelerinin hemen ardından, stadın geri kalanı tarafından sert bir protestoya maruz kalmışlar. Tahmin edersiniz ki, çocuklar neye uğradıklarını şaşırmışlar. Onlar sizin yönetimle olan problemlerinizi, bilet sıkıntınızı falan anlamaz ki. Bu kadar mı gözünüz döndü ki, sizin protestonuza hiçbir yararı veya zararı olamayacak ufacık çocukları yuhalıyorsunuz? İleride İstanbul takımlarını tutmak yerine, sizin gibi o tribünlerde yerini alacak çocukları böyle yıldırmaya, heveslerini kırmaya gerek var mı? Aslında ben ne kadar konuşsam boş. Murat Yorulmaz gönderdiği maile konuyla ilgili basın açıklamasını da eklemiş. Ben yaşananları ondan daha iyi anlatamayacağım için sözü kendisine bırakıyorum. Bu mücadelenin peşini hiçbir zaman bırakmaması ve başarılarının devamı dileğiyle...

Kendi sahamızda geçen sene başlatmış olduğumuz 1965 BOLUSPOR ÇOCUK TRİBÜNÜ 21 maçtır staddaki yerlerini almaktadır. Çocuk tribünlerinin stadlarımızda oluşturulması için TFF tarafından da karalar alınmış fakat kulüpler tarafından dikkate alınmamış, sadece bazı kulüpler tarafından göstermelik olarak 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı haftalarında basit bir uygulama ile geçiştirmişlerdir. 21 hafta önce ilk maçta aldığım bu sorumluluğu gururla devam ettirdim. Stadımızdaki bu tribünün ilk görüntüsünü aşağıda bulabilirsiniz. Son görüntüsünü de aşağıda bulabilirsiniz. Çocuklarımızın bu 21 haftalık süreçte nereden nereye geldiklerini görmeniz açısından çok önemlidir. Boluspor taraftar profilini genişletmek, canlandırmak ve sevdirmek için çok büyük bir emek harcadım. Bu konu için konuşmalarıma ve davranışlarıma dikkat ederek hatta değiştirerek çocukların önünde bir örnek olduğumu hiç unutmadım. Onların sadece amigosu değil ağabeyleri oldum. Onların isteklerine mümkün olduğunca cevap verdim. Boluspor sevgisi taşıyıp cebinde parası olmadığı halde gelen çocuklarımızın paralarını vererek maça aldık.(Para veren çocuklarımıza haksızlık olmasın diye.) Karnı acıkana simit, susayana su alarak hatta ailelerini telefon ile arayarak sahip çıktım. Onlara kötü söz ve hareketleri öğretmedim bilenlere de kesinlikle yaptırmadım. Bu tür davranış ve hareketlere ısrar edenleri de dışarı çıkarttırdım. Benim için sizin çocuklarınız o kadar değerli ki kendi çocuğumla bile tribünde ilgilenmeyi unuttum. Ben yazıyorum anlatıyorum ama bu adam sallıyor diyorsanız sadece araştırın ve diyorum ki buraya gelen çocukların ailelerine sorun. Emniyetimizin değerli çocuk şubesi çalışanlarımıza sorun veya kapalıda 21 hafta boyunca konuşmalarımı dinleyenlere sorun. Ben açık söyleyeyim evladıma taraftarlık anlamında bir şeyler verecek olan bir kişiyi takip ederim. 21 hafta boyunca aldığım olumlu eleştirilerin haricinde iki sefer tepki yazısı okudum. Biri çocukları çok bağırttırıyorsun dedi. Diğeri buraya tahsilli birini getirin dedi. Bu iş tahsilde değil kişinin karşısındakine verdiğindedir. Çocuklarınız az bağırıyoruz diye bana kızıyorlar. Belli ki eksik bilgiye sahipler. Bana eleştiri yapan hiç kimse benimle konuşmadı. Yani bana yardımcı olmadı. Bu konuyu biraz daha genişleteyim Bu yazıyı okuyan herkese soruyorum 1965 BOLUSPOR ÇOCUK TRİBÜNÜ için yani çocuklarımız için siz veya sen ne yaptın. (Maddi Manevi) Kırmızı dediğinde beyaz dedin mi. Parasız kapıda bekleyen 1 çocuğu da sen içeri aldın mı? (1 TL) Bu tribüne giren çocuklardan parası olanlar simit ayran yerken diğerlerinin canının istediği aklına geldi mi? Buraya gelen yeğeninin , kardeşinin veya oğlunun boynuna bir atkı takıp onun Boluspor taraftarı olmasına bir katkıda mı bulundun? Şu ana kadar çocuklarımıza 400 adet bere, 25 adet futbol topu, 2500 adet kitap ve 300 adet atkı dağıtımı yaptık. Özellikle çocuklarımızın kitap okumalarını sağlamak amacıyla kitap okuyarak bu kitabı tribüne getiren çocuklarımıza hediyeler verdik. İlk hafta 3 çocuk kitap okuyarak gelirken bu sayıyı 500 kişiye çıkarttık. Türkiye’de maça gidip elinde kitap ile gelen kaç çocuk tanıyorsunuz. Ben hepsini tanıyorum. Ben bu çocukların her hafta yüzlerini boyayarak maçtan önce maça hazırlanmayı, parası olmayanın eline parayı verip biletini kendi almasını sağlayarak bu stada biletsiz girilmeyeceğini, üzerinde İzzet Baysal resmi bulunan balonlar dağıtarak saygıyı, Türk bayrağı dağıtarak Türk olmanın gururunu, tek ses tek yürek olmayı ve yanındaki arkadaşına saygıyı, defalarca kitap dağıtarak okumaları için teşvik ederek cahilliğin kötü okumanın doğru olduğunu anlatmaya çalıştım. Yaren ne demektir, anlamı nedir bunu öğrettim. Ben sadece tezahürat yaptırmadım. Zaten tezahüratların çoğunda kötü söz bulunması bu konuda da sıkıntı yaratmış ve bu yüzden yeni tezahüratlar yazmama neden olmuştur. Onlar için taraftar olmak çok önemli olduğundan AND içme töreni yapıp taraftarlık sertifikası verdik. Bu andı aslında sadece çocukların değil bence bütün tribünlerin okuması lazım.


Sizlere bir kere daha şunu söylemek istiyorum. Çocuklarımız Türkiye'de tek olma özelliğine sahiptir. Bu tribünün yaptığı tezahüratlar, sosyal aktiviteler ve renkli görüntüler beğenilmekte, maç gözlemcileri tarafından teşekkür edilmektedir. Her kesimden gelen teşekkür ve destekler bu tribünün devamı için bana moral vermekteydi. Sadece reklam için yapanlar ve bu uygulamayı devam ettiremeyenleri gördükçe bizlerin yaptığı çalışmanın ne kadar önemli olduğunun farkındaydık. Bu tribünün hiç kimsenin etkisi altında kalmadan tamamen bağımsız olarak hareket ettiğini, tahriklere kapılmadığını, olayların içerisine girmediğini ve bunun için mücadele edip koşturduğumu anlayamayan ve 21 haftada fark edemeyenlerin dağıtılan kitaplara teşekkür etmek için Boluspor kulübünün başkanının çocuk tribününe sadece el sallamasını kendi kafalarına göre yorumlamışlardır. Beni yargılayanları çok ağır eleştirenleri ve çocukların önünde tartışmama neden olanları kınıyorum. Bu tartışmaların dışarıda da devam etmesi beni çok üzmüştür. Murat Yorulmaz olarak 21 haftadır yanınızda çocuklarla ilgileniyorum. Eğer ben tek bir kötü söz söyletseydim utanır ağzımı açmadan çeker giderdim. Ama bu çocuklar verilen kitaplar, rozetler ve atkılar için Boluspor kulüp başkanının el sallamasında alınan tepkiye anlam veremediler çünkü bizim gittiğimiz yol ile sizlerinkinin farklı olduğunu düşünüyorum. Artık bu konuyu çocuklarınıza sizler evde anlatırsınız. Ben çocuklarınıza gururla kitap dağıtırken dışarıda olan olaylardan alınan kararlardan hiçbir bilgim yoktur. Zaten bana da sorulmamıştır. Çocuklarını bu tür olayların içerisinde görmek isteyenler varsa bu tribüne göndermesinler.


Gaziantep maçında ve sonrasında yaşadığım olaylardan dolayı sadece bilgi eksikliğinden kaynaklanan, 21 haftalık emeğin, sevgiyle yapılan bir işin nasıl bir anda tersine döndüğünü gördüm.


DEMEK Kİ YAPTIKLARIMIZI YA ANLATAMADIK YA DA ANLAYAMADILAR.


MURAT YORULMAZ



Beşiktaş'ın en son ne zaman iyi futbol oynadığını gerçekten hatırlamıyorum. Manchester'la oynuyor, olmuyor. Kasımpaşa'yla oynuyor, yine olmuyor. Wolfsburf'la oynuyor, hiç olmuyor. Bu maçtan ümitliydim aslında. İnanmışlardır, seyirciyi de arkalarına alıp, çıkar oynarlar dedim ama Beşiktaş sezonun en kötü topunu oynadı bu akşam. Hem de küçük takım Wolfsburg'a karşı. Ey Büyük Mustafa! Maçtan önce Wolfsburg'a büyük takım muamelesi yapmayacağız diyorsun ama takımını geriye yasladıkça yaslıyorsun. Gol geliyorum diye bağırıyor. Bir tek sen duymuyorsun. Anlıyoruz, defansına güveniyorsun da karşındaki takımın da tek olayı hücum gücü be adam. Bütün memleket iki senedir bu takımın maçlarına gözü kapalı üst basıyor. Şansına ilk 90 dakikada bu takımdan gol yemedin ama bir 90'ı daha gol yemeden çıkartırız. Bir tane atar, yeneriz diye bir saçmalığa nasıl inanıyorsun? Bu takım sana illa ki bir gol atacak ama defansı da bir hayli zayıf. Maç da kendi evinde oynadığın, kazanmak zorunda olduğun bir maç. Saldıracaksın yahu, saldıracaksın. Kaybedecek neyin var ki? 3-0'dan daha mı farklı yenilirdin sanki? Lige zaten havlu atmıştın. Avrupa'ya da veda ettin ama üzülme. Belki Türkiye Kupası'nı alırsın be Büyük Mustafa. Belki!



Bu akşam hiç hesapta yokken, Stiglitz'le beraber kendimizi Burhan Felek'te Fenerbahçe - Arkas maçında bulduk. Voleybol maçlarına gitmek pek adetim değildir ama kısmetli günümdeymişim ki efsane bir maç oldu. Maçın 3. seti tam 44-42 bitti. Şaka gibi değil mi? 44-42! Az kalsın Beşiktaş - Wolfsburg maçını kaçırmamıza neden olacak bu set, bir an hiç bitmeyecek sansam da gerçekten çok keyifliydi. İlk defa bu kadar heyecanlı bir voleybol maçına tanık oldum. Neredeyse iki setin toplamı olabilecek bir skor çıktı ortaya. Öyle ki skorbord 39-39'dan sonrasına geçemedi. O eski, okul takımı maçlarından kalma elle çevirmeli metal bir sayaç kullanmak zorunda kalındı. Esas skorborda da 4-2 yazarak durumu idare ettiler.

Maçla ilgili bir diğer ilginç detay ise voleybolda kırmızı kart diye bir şey olduğunu öğrenmemdi. Cezası, setin sonuna kadar kenarda oturmakmış. Yalnız uygulama komik bence. Kırmızı kart gören oyuncu, kırmızı çizgilerle çevirili, kırmızı bir koltuğa oturuyor. Biraz anaokulunda verilen cezalara benzettim ben. Koca koca adamlara, kendini kötü hissetsin de bir daha yapmasın mantığıyla ceza vermek beyhude bir çaba sanki.

Fenerbahçe adına Coskovich ve Yasin en büyük katkıyı yaptılar. Eğer Arslan Ekşi hücum opsiyonlarında Yasin'i daha erken kullanmaya başlasaydı, maç çok daha kolay geçebilirdi. İnatla Divis'ten hücum etmeye çalıştılar, ancak bence Divis'le ilgili yapılması gereken tek şey Sabiha Gökçen'den kalkan ilk uçağa bindirmek. Arkas adına dikkat çeken isim ise Hüseyin Koç'un kırmızı kart görmesi nedeniyle oyuna giren Ceyhun'du. Neredeyse kusursuz oynadı. Maçı Arkas kazanabilseydi, günün kahramanı olurdu. Genel olarak özetlemek gerekirse, inanılmaz bir efor sarfedilen 3. seti kim kazanıp psikolojik avantajı eline geçirirse onun kazanacağı bir maçtı. Kupadan bu kadar erken elenmek zorunda kalan Arkas'a yazık oldu.

2 Kasım 2009



Poster, malum Manchester City'nin Carlos Tevez transferi üzerine United cephesini uyuz etmek adına yaptırdığı dev poster. Unutulmaya yüz tutmuş bir hadiseyken yine hortladı. Tevez, posteri tam 2000£'a satın almış. Evinin oyun odasına asacakmış. Bir tane de Buenos Aires'deki evi için sipariş etmiş. Ne yalan söyleyeyim. Onun yerinde olsam, ben de aynısını yapardım. Böylesi hatıra zor bulunur.



Karşıyaka Dardanelspor'a beş attıktan sonraki beş maçında, iki beraberlik ve üç mağlubiyet aldı. Dört gol atıp kalesinde on gol gördü. Bu süreçte ligde 11. sıraya düşen yeşil kırmızılı ekip, Türkiye Kupası'ndan da elenmiş oldu. Ortaya çıkan tabloya bakınca, herhalde bu takım hiçbir şey oynamıyor diye düşünüyor insan ki gerçekten de Konyaspor ve Ankaragücü maçlarını ayrı tutarsak kabus gibi bir Karşıyaka olduğunu söyleyebilirim. Ne var ki Karşıyaka'nın kurmaylarından bu dönemde bir hayli ilginç açıklamalar geldi. Özellikle teknik direktör Reha Kapsal, bu söylediklerine gerçekten inanıyor mu çok merak ediyorum. Bence, insanları alenen enayi yerine koyuyor. Hep bir isyanı, hep bir sitemi var. Ya hakem, ya şans, ya kıl, ya tüy... Hep bir bahanesi var ama beş maç boyunca bir kere de çıkıp, 'Bugün çok kötü oynadık. Sorumlusu da benim. Önümüzdeki hafta telafi edeceğiz.' benzeri bir laf etmemiş. Buyurun açıklamalara geçelim. Ben şizofren teşhisi koydum. Bakalım siz ne düşüneceksiniz?

Karşıyaka 2 - 2 Konyaspor
Reha Kapsal: ''Maçta sarı kartı bulunan Konyasporlu bir futbolcunun atılması gerekiyordu. Maç içerisinde penaltımız verilmedi. Bugüne kadar hiç mağlup olmayan bir takımla karşılaştık. Son haftalarda geliştirdiğimiz bir oyun vardı. 90 dakika boyunca sahanın her yerinde, modern ve çağdaş futbol sergiledik. Oyunun hem savunma, hem de hücum yönünü çok iyi yaptık. Tecrübesiz oyuncularımız var. Ancak maçın son düdüğüne kadar ortaya konan mücadeleden memnunum. Bundan sonra da bu takım üzerine koyarak yoluna devam edecektir.''

Kartalspor 2 - 0 Karşıyaka
Reha Kapsal: "Bugün de iyi oynadık. Özellikle ilk yarı çok iyi oynadık. Farklı kazanacağımız bir maçtı. Antrenmanlarda üzerine çalıştığımız pozisyonlardan gol yedik. 58. dakikada %100 kaçırdık. 2-1 yapsakdık, 30 dakikalık sürede maçı 2-2'ye çevirebilirdik. Maçın hakkı bu değildi. Oyunun kontrolü doksan dakikalık bölümde bizdeydi. Yazık oldu. Böyle ucuz mağlup olmamamız gerekir. Demek ki biraz daha fazla çalışacağız. Daha fazla konsantre olacağız. Önümüzde şimdi Ordu maçı var."

Profesyonel Futbol Şube Sorumlusu Osman Dal: "İyi oynadığımız ve galip bitirebileceğimiz bir maçı mağlup tamamladık. İlk yarıda Kartalspor’a pozisyon vermedik. İkinci yarıda dört dakika içinde iki gol yedik. Rakibimizin kalecisi Oğuz çok iyi bir maç çıkardı. İyi oynadığımız ve galip bitirebileceğimiz bir maçı mağlup tamamladık. İki haftadır sergilediğimiz iyi oyunu sürdürmemize rağmen bunu skora yansıtamadık. Ama sadece mağlup olduk, yarışa devam edeceğiz. Bu mağlubiyeti Orduspor maçıyla telafi edeceğiz. Lig uzun bir maraton ve biz her zaman bu yarışın içinde olacağız."

Karşıyaka 0 - 0 Orduspor
Reha Kapsal: “Savunmada çok dengeli oynadık. Maçın başında skoru 3-0 yapabilirdik ama müsabakayı berabere tamamlamadık. Eğer gol yapamazsanız rakibin direnci artar, oyuna ortak olurlar. Hep önde oynadık, hep bastık. Takım savunmasını çok iyi yaptık. Oynanan oyun iyi, istek iyi, pozisyon üretmek ve az pozisyon vermek iyi. Beş maç seyircisiz oynamak hiç kolay değil. Futbolcuları maça konsantre etmeniz de zor oluyor. Seyircisiz maçlarda hakemler daha rahat oluyorlar, rakip istediği gibi oynuyor. 90 dakikalık periyotta takımın düştüğü anlarda seyirci desteği önemlidir. Biz ondan da yoksunduk. Seyircisiz maçlarda Altay karşılaşmasının 20 dakikalık bölümü hariç hepsinde iyi oynadık. Bugün 14 puana ulaştık. Ancak maçlarımızı seyirciyle oynasaydık 20 puanda olurduk. Bu dönem de bitti. Bucaspor maçıyla beraber seyircimizle oynayacağız. Taraftarlarımızla buluştuktan sonra performansımız da artacaktır”
 
Ankaragücü 3 - 2 Karşıyaka
Reha Kapsal: "Islıklanan bir takım yerine 1.5 yılda alkışlanan, prestijli, saygın bir takım yarattık. Bu maçı tüm Karşıyakalılar'ın izlemesini isterdim. Her gittiğimiz yerde saygıyla karşılanan bir takım olduk. Ankara seyircisi bizi ayakta alkışladı. Geçmişin sıradanlığı artık bitti"
 
Kardemir Karabükspor 3 - 0 Karşıyaka
Reha Kapsal: "Şaka gibi, kimseye bir şey anlatamayız. Bu yalnızca bu karşılaşmada özel bir durum değil, bundan önce oynadığımız 3 karşılaşmada 17 net pozisyon kaçırdık. Bu maçta da en az 5 net pozisyonumuz var. Gol bölgelerinde bir türlü istediğimiz vuruşları yapamıyoruz. Rakibimizin gole kadar pozisyonu yok. Bizim ise o dakikaya kadar net 2 pozisyonumuz var. Golü yedikten sonra ise maç Kardemir Karabükspor'un istediği noktaya geldi. Emenike, Sertan, Burak gibi adamları olan rakibe karşı gol aramak için öne çıkınca skor ister istemez bu sonuca geldi”

1 Kasım 2009



Az önce düşen habere göre Diyarbakırspor, Galatasaray maçına çıkmama kararı almış. Sebebi de ırkçı saldırılar ve yanlı hakem kararlarıymış. Gerçekten hayretler içerisindeyim. Bir kulüp nasıl bu kadar iki yüzlü davranabilir anlayamıyorum. Hakemlerle ilgili bölümden başlayalım. Bank Asya 1. Lig'i biraz takip eden herkes bilir ki, Diyarbakırspor bu ligde mücadele ettiği her sezonda en çok kollanan takım olmuştur. Hem maddi hem manevi sonsuz destekle, sayısız kere emek hırsızlığına imza atmışlardır. Sahada hakemler, masa başında da siyasiler hiç çekinmeden, alenen Diyarbakırspor'u Süper Lig'e çıkartmak için ellerinden geleni yapmışlardır. Sağolsun spor kamuoyu da Diyarbakır kentinin Süper Lig'de takımı olmasının bazı sebeplerle iyi olacağı görüşünde birleşmiş ve bu yapılanlara her zaman göz yumulmuştur. O yüzden hakemler bizim aleyhimize kararlar veriyorlar tarzı söylemlerde bulunmak abesle iştigaldir.

Peki Diyarbakırlılar bu yapılanlara nasıl karşılık verdi? Daha televizyonda yayınlanan ilk maçlarında siyasi bir şov yaparak. Hatırlarsak, Fenerbahçe maçında İstiklal Marşı'mız yuhalanmış, Kürtçe anonslar yapılmış, stad miting hatta savaş alanına çevirilerek gövde gösterisinin ve ırkçılığın kralı yapılmıştı. Kusura bakmasınlar da lige böyle bir giriş yaparlarsa, pkk dışarıdan daha ağır laflar duymadıklarına şükretmeleri lazım. Kendileri ettiler, kendileri buldular! Sen hem bulunduğun yere emek hırsızlığıyla geleceksin, hem de bir kenara geçip uslu uslu göze batmamaya çalışacağına şov peşinde koşacaksın. Yok öğle yağma...



"Bizim zamanımızda iPod yoktu gençler. Maçlara böyle konsantre oluyorduk."



"Evin işine yakın olacak arkadaş. Bak giyiyorum terliğimi. Tabanvay 5 dakikada La Bombonera'dayım."



"Buna da Beyaz Pele diyorlar ama ben daha bir numarasını göremedim valla. Neyse hatıra olur"



"Ulan fotoğraf çekiyorlardır inşallah. Güzel poz verdim."



"Çok kıyak oynadım yine yahu. Biraz keyif yapmayı hak ettim artık."



"Yarın antrenmana gitmesem mi acaba? Neyse yatayım da uyanamazsam hasta oldum derim."



Adanaspor 6. ve 7. haftalarda oynadığı iki maçta toplam 7 gol yiyip, 5 de kırmızı kart görmüştü. Bu dönem, aynı zamanda maddi sıkıntıların had safhaya çıktığı, sezon öncesinde zayıf bir kadro kurulduğuna inanan taraftarın inancının bitmeye yaklaştığı, herkesin suçu birbirine attığı bir dönemdi. Açıkçası, Adanaspor sezonu kapatmış gibi görünüyordu. İhale Ekrem Al'a kaldı ve yeni teknik direktör, daha önce sert bir şekilde eleştirdiğim bir operasyonla Kemal Kılıç oldu.

Bu değişikliğin ardından, Adanaspor'a sanki sihirli değnek değdi. Öncelikle evlerinde 2-0 ile Samsunspor engelini geçtiler. Ardından, üstün bir oyunla deplasmanda Giresunspor'u 1-0 yendiler. Taraftar, teknik direktör değişikliğinin üzerine gelen iki galibiyetle bir anda havaya girmiş; sıradaki gelsin demeye başlamıştı. Ancak sıradaki, aynı Adanaspor gibi çıkışta olan ve deplasmanlarda iyi oynamayı adeta gelenek haline getiren Altay'dı. Ayrıca, Altay'ın bir önceki sezon Adanaspor'u play-off'tan eden takım olması bu maça ayrı bir tansiyon yüklüyordu. Nitekim maç da oldukça olaylı geçti. Tribünden atılan maddeler yüzünden oyun 10 dakika durmak zorunda kaldı. Sonuç olarak, Adanaspor kaçtı, Altay kovaladı. Fevzi Özkan ve Burak Çalık'ın karşılıklı ikişer golüyle taraflar birer puana razı oldu. Bu maçta yaşananlar Adanaspor'un iki maç ceza almasına neden oldu ama bir yandan pozitif etkisi de oldu. Beşiktaş'ta girişilen beyhude tribün temizliğinin aksine Adana'da yönetim ve taraftar bu maçtaki olaylara sebep olanlara karşı ortak tavır aldılar. Gerekli cezaların verilmesi ve bu kişilerin bir daha stada alınmaması için üst üste açıklamalar yaptılar. Böylece kenetlenmek için ellerine geçen büyük fırsatı kaçırmamış oldular.

Adanaspor'un bir sonraki karşılaşması ise Türkiye Kupası'nda Konya Şekerspor'laydı. Kupanın en şanslı kuralarından birini çeken Adanaspor'un turu geçmesine herkes kesin gözüyle bakıyordu ama emeksiz yemek olmuyor tabii. Adanaspor iki defa öne geçtiği bu maçı 3-2 kaybederek, kupadan hiç beklemediği bir şekilde elenmiş oldu. Camiada tekrardan acaba sesleri yükselmeye başladı. İki hafta üst üste alınan galibiyetler, gözümüzü mü kamaştırdı acaba düşüncesi bir anda akıllara düştü.  Altay maçında yaşanan puan kaybı ve kupa maçının moral bozukluğu, tamı tamına dokuz eksikle birleşince Adanaspor cephesine aniden karamsarlık çöktü. Sıradaki rakipleri ligin en zayıf ekiplerinden Gaziantep B.B. olmasına rağmen, taraftarların büyük çoğunluğu bu maça bir puan alalım yeter gözüyle bakıyordu. Böylesi bir ruh haliyle Gaziantep'e giden kafilenin dönüşü, gidişinden epey farklı oldu. Adanaspor maçı hayal bile edemeyeceği kadar rahat bir şekilde 2-0 aldı.

Tahmin edebileceğiniz üzere, şu an camia tekrardan havaya girmiş durumda. Maç fazlasıyla ilk iki sıranın bir puan arkasına gelmeleriyle, şampiyonluk şarkıları söylemeye başladılar bile. Bundan sonraki iki haftada sırasıyla, içeride zayıf Kayseri Erciyesspor ve dışarıda kupada eledikleri Dardanelspor ile karşılaşacaklar. Bu iki maçın ardından şampiyonluğun ciddi adaylarından Konyaspor'u ağırlayacaklar. Bu dönem onlar için çok kritik. Eğer Erciyes ve Dardanel'e puan vermeden Konya'nın karşısına çıkmayı başarırlarsa, hem bir gazla o maçı kazanma şansları olur, hem de olası bir puan kaybında hala iyi bir noktada kalıp iddialarını sürdürürler. Bu üç maçtan minimum 5 puan alamazlar ise hedef yeniden ilk altıya döner. Kaldı ki bu ligin kaderinin 3-4 maçlık serilerle çizilmediği, çeşitli takımların bugüne kadarki tecrübeleriyle sabit. Açıkçası Adanaspor bu maçlardan 9 puan çıkarsa bile hedefinin ilk iki olamayacağını düşünüyorum. Bank Asya'dan yükselmek için sezon öncesinden hedefi belirleyip, tam bir kenetlenmeyle ciddi hamleler yapmak gerekiyor. Bugüne kadar, sezonun ortalarında üst sıralara yerleşip bir anda pili biten, play-off'a bile kalamayan o kadar çok takım gördük ki. Bu yüzden Adanasporlular'ın beklenmedik puan kayıplarında tekrardan karamsarlık havasına bürünüp, günah keçisi arama pozisyonuna düşmemeleri için gerçek hedefleri olan play-off'a sıkı sıkı sarılmalarının daha mantıklı olacağını düşünüyorum. Zira bu hedefi gerçekleştirebilecek güçleri var gibi görünüyor ama şampiyonluk yarışı sandıklarından çok daha zorlu geçecek.

 
Meşale Kokusu