-->

19 Aralık 2009



Ankaragücü - Sivasspor..............Üst
Blackburn - Tottenham...............Üst
Sevilla - Getafe.........................Üst
St. Etienne - Marsilya...................2
Napoli - Chievo............................1
Hamburg - Werder Bremen...........Üst

Oran: 20.69

Kartalspor - Giresunspor................2
Rennes - PSG..............................2
Fiorentina - Milan.........................1 (Ertelendi)
Trabzonspor - Fenerbahçe.............2
Benfica - Porto............................1

Oran: 98.18

18 Aralık 2009



Şu eşleşmeleri görünce insan ister istemez hani seri, hani başı diye soruyor tabii. Hele ki Fenerbahçe için tam da eh Lille fena değil demek üzereyken, ortaya çıkan muhtemel Liverpool eşleşmesi alın o zaman tadında oldu.

Atletico Madrid eşleşmesinde çok kan dökülecek. Kılıcı daha çok saplayan turu geçer. Takımların şu anki hallerine bakınca, bol bol gol izleyeceğimiz iki maç öngörmek mantıklı geliyor. Hele Servet-Gökhan ikilisini Forlan ve Aguero'nun karşısında düşününce kötü oluyorum; içim daralıyor.

Tek avantaj turun anahtarının da çilingirinin de belli olması. Çözmesi çok zor bir denklem yok ortada. Galatasaray yememek için değil, yediğinden fazlasını atmak için sahada olmalı. Turun anahtarı bu. Anahtarı elinde tutan kişi de Frank Rijkaard. Büyük maçlarda sadece büyük oyuncular değil, büyük hocalar da ortaya çıkar. Bu turu geçerse ne Elano, ne Kewell, ne de Keita, ancak Rijkaard geçer. Haddinden fazla açılan bazı ağızları kapatmak için de iyi bir fırsat.

Fenerbahçe ise vizesi kolay ama finalinden geçmenin çok zor olduğu bir hocanın dersini aldı. Üstelik bütünleme de yok. Kaldın mı okul bir sene uzuyor. Şu an için Liverpool maçını akıllardan çıkarmak, yapılacak en mantıklı iş. Son anda Hertha Berlin'i çekememek büyük şanssızlık ama Lille de Fenerbahçe'nin dişine göre bir rakip. Maçlara daha iki ay olması sevindirici. Ara transferi çok iyi değerlendirmeli Fenerbahçe. Önemli olan lig, yalanı bitti artık. Takım, lider olarak son 32'ye kaldı. Daha da ileri götürmek lazım. Bir an önce 3-4 sene önceki transfer politikasına geri dönüp, adam gibi futbolcular katılmalı kadroya. Anfield'da Guiza'nın ağlak bakışlarını izlemeye kimse katlanamaz bu saatten sonra.

Genel kanının aksine Liverpool'un ligden kopmasının onlar için bir avantaj olduğuna katılmıyorum. Geçmiş senelerde Avrupa'da coşan Liverpool ligde şansının olmadığını baştan bilerek saldırıyordu bu maçlara. Oysa şimdi ligi de isteyen ama sürekli tokat yemekten çöken bir Liverpool'la karşı karşıyayız. Moral ve motivasyon olarak dibe vurmuş bir takım ve akşamları evde odasına kapanıp hüngür hüngür ağladığını düşündüğüm ve de umduğum bir Benitez'den söz ediyoruz. Her dibe vuran zıplayacak diye bir şey de yok sonuçta. Fenerbahçe Liverpool'un isminden çok, aşırı derece de korkmaya gerek olmayan kadrosuna odaklanırsa her şey daha kolay olacaktır.

Özetlersek kuralar zor mu? Evet zor ama ikinci torbada bu kadar çok, güçlü ekip varken böyle olacağı belliydi. Sonuçta son 16'ya kalma mücadelesi. Artık rakip seçme gibi bir lüks yok. Ben iki takımımıza da inanıyorum. Aradaki iki aylık süre boşa geçirilmezse Şubat ve Mart ayları zaferlere gebe olabilir.



Fenerbahçe'nin, liderliği bir maç önceden garantilemesi yüzünden, prestij mücadelesi bile sayılamayacak bu maçta, beklediğimden fazlasını buldum. Galatasaray'ın dün oynadığı benzer statüdeki maçtan sonra beklentiler düşmüştü tabii ama Fenerbahçe top oynamaya çıkmıştı bu akşam.

Bireysel olarak çok üstün performanslar izleyemedik ama takım koordinasyonu başarılıydı. Hücumda ve savunmada bloklar birbirinden hemen hemen hiç kopmadı. İleri-geri ve sağa-sola kaymalarda, birlikte hareket ederek mesafeyi hep korudular. Bu sayede hem Sheriff'e top atabilecek geniş alanlar bırakılmadı, hem de topu ayağına alan her Fenerli kafasını kaldırdığında pas atabilecek en az iki boş adam buldu.

İlk düdükle beraber Fenerbahçe ağırlığını hissettirdi. Bir iki ısınma pozisyonundan sonra 15'te Semih'in güzel pasında Uğur Boral, Daum'a vururmuş gibi vurdu ve Sheriff'in hayallerini suya düşürdü. Bu dakikadan sonra maçta çok da ilginç bir şey olmayacağı az çok tahmin edilebilirdi. Bu yüzden top yerine tek tek oyuncuları seyretmeyi tercih ettim.

Az sayıdaki, pozisyondan ziyade girişim denebilecek Sheriff organizasyonlarında bile güven vermeyen Volkan Babacan'dan, geçmeyeceğini bile bile pas atan Deniz Barış'tan, golden sonra bir anda ortadan kaybolan Uğur'dan veya Gökhan Gönül sakatlanmadığı sürece o formayı bir daha rüyasında bile zor görecek Bekir'den bahsetmeyeceğim tabii ki.

Bu akşam hakkında bir şeyler yazmaya değecek bireysel performans gösteren tek oyuncu Özer'di. Bu sezon Özeri'i ilk defa çıplak gözle izleme fırsatı yakaladım ve sezon başından beri her gün izleyen Daum'un ona nasıl forma vermediğini hala anlayabilmiş değilim. Maça sağda başlasa da bir daha bu bölgeye sadece pozisyon icabı döndü. Tamamen serbest, topa yakın ve istekli oynadı. Orta sahadaki pas trafiğinde hep olumlu hamleler yaptı. Ya atakları başlattı, ya da takımı rahatlattı. Onun olduğu ilk yarıyla, olmadığı ikinci yarıyı karşılaştırınca zaten daha bir şey söylemeye gerek kalmıyor.

Maçın başında beklediğim bitse de gitsek havası ikinci yarıda ortaya çıktı. İki kişi fazla oynasa bile gol atamayacak intibası veren Sheriff'le, kendimizi sıkıp bir tane daha atsak ne olacak ki düşüncesindeki Fenerbahçe 45 dakika boyunca öylesine top tepti. Sanki herkes Roberto Carlos'un girişini beklemeye başlamıştı.

Dakikalar 87'yi gösterdiğinde, Roberto Carlos son kez Saraçoğlu çimlerine ayak bastı. Daha ısınırken başlayan sevgi gösterileri, değişiklik tabelasının kalkmasıyla doruğa ulaştı. Maç bitene kadar, hatta bittikten sonra da dakikalarca sadece Carlos'a bağırıldı. Bence Fenerbahçe taraftarı oldukça güzel bir şekilde uğurladı Carlos'u. İlginç bir ayrıntı ise oyuna girdikten sonra forvete geçmesiydi. Belli ki o da bir golle veda edip geceyi unutulmaz yapmak istedi ama süre yetmedi. Gerçi zaten onun Türkiye'de üç seneye yakın top oynamış olması yeterince unutulmaz bence. Umarım bir gün bu topraklardan Roberto Carlos'un geçmesinin ne demek olduğunun farkına varırız.

Sonuç olarak Avrupa Ligi gruplarını tamamlamış bulunuyoruz. İki takımımız da grup lideri olarak son 32'ye kaldı. Senelerdir görmeyi beklediğimiz bir tablo. Hem Fenerbahçe'ye hem de Galatasaray'a kurada bol şans, maçlarında başarılar diliyorum. Bizi gururlandırmaları dileğiyle...

16 Aralık 2009



Yer Mithatpaşa Stadı. Tarih 19 Şubat 1956. Son 48 maçında, sadece Almanya'ya, favori olduğu Dünya Kupası finalinde sürpriz bir yenilgi alan dönemin tartışmasız bir numarası Puskas'lı Macaristan Milli Takımı'na karşıyız. Aslında 5 Şubat'ta oynanması planlanan maç İstanbul'daki anormal hava koşulları sebebiyle ertelenir ve Macarlar İzmir'e geçer. Burada İzmir karmasıyla yaptıkları iki maçı 8-1 ve 11-0 kazanırlar. Ardından birer maç da Ankara ve İstanbul karmalarıyla yaparlar ve beklenen gün gelir. Mithatpaşa Stadı eklenen portatif tribünlerin de katkısıyla ana baba günüdür. Maçı tam 28241 kişi izler. Kadrolar ise şu şekildedir:

Türkiye: Turgay Şeren, Ali Beratlıgil, Ahmet Berman, Mustafa Ertan (75 Saim Tayşengil), Naci Erdem, Nusret Ülük, İsfendiyar Açıksöz, Coşkun Özarı, Metin Oktay, Kadri Aytaç, Lefter

Macaristan: Farago, Buzansky, Lantos, Szojka, Bozsik, Kotasz, Toth (46 Csordas), Machos, Tichy (31 Hidegkuti), Puskas, Czibor

Artık Macarlar'ın 14 günde 5. maçlarına çıkmasından mıdır; yoksa aşırı motivasyondan kaynaklı üstün bir futbol sergilememizden midir bilinmez, o efsane takımı 3-1 yeneriz. Bizim gollerimizi Lefter(2) ve Metin Oktay atarken, Macaristan tek golünü Puskas ile bulur. Dünya basınında da geniş yankı uyandıran bu galibiyet uzun yıllar tarihimizdeki en büyük başarı olarak anılır.

Maçın özetini de buradan izleyebilirsiniz.

15 Aralık 2009



Marca.com'da son 24 saatin en çok okunan haberi kimle ilgilidir sizce? Roberto Carlos! Haberin linki bu. Carlos'un Real Madrid çağırırsa hemen giderim açıklamasıyla ilgili.

Görünen o ki Roberto Carlos'un Madrid'e geri dönme ihtimali, hala önemli sayıda insanı heyecanlandırıyor. Peki biz ne yapıyoruz? Utanmasak adamın arkasına teneke bağlayacağız. Bundan 20 sene sonra bile sol bek dendiği zaman akla gelecek ilk isim Roberto Carlos gideceği için seviniyoruz.

Şu adamın oynadığı futbolun zerre önemli olmadığını, şu topraklarda geçirdiği her saniyenin Fenerbahçe için ne kadar büyük bir kazanç olduğunu bir türlü anlayamadık. Nasıl olsa herkes biliyor değil mi bizi? Hesapta Avrupa'nın en büyük 6. ligiyiz ya, hiç ihtiyacımız yok böyle reklamlara. Ne diyeyim ki? Alex mi Hagi mi diye tartışmaya devam edelim biz. Bize o yakışır...


Uzun süredir genel Bank Asya 1. Lig değerlendirmelerini boşlamıştım. Devre arası detaylı bir analiz düşünüyorum. Bu hafta ısınma yapalım.


16. hafta belki de şimdiye kadar en flaş skorların alındığı hafta oldu. Teknik direktör değişikliğinin ardından, Mersin'i dörtleyen Rizespor, bu hafta duman oldu. Bucaspor deplasmanında yarım düzine gol yediler. Rizespor'un geçen sezonuyla bu sezonu arasında sanki karbon kağıdı var. Harcanan büyük paralar, şöhretli futbolcular ama bir türlü gelmeyen başarı. O stada yazık.

Bucaspor ise 7 hafta sonra ilk kez iki maç üst üste puan aldı. Hem de maddi sıkıntıların iyice ayyuka çıktığı bir dönemde. Kral'ın 3 gol attığı maçta, hafta içi NTV Spor'un 1. Lig programında görücüye çıkan Mehmet Batdal 0 çekti. Eminim Bucaspor yöneticileri sırf bu yüzden galibiyete sevinememiştir. O üç golü atan Mehmet Batdal olsaydı, devre arasında almayı bekledikleri tekliflerde önemli artışlar olabilirdi.

Haftanın bir diğer flaş skoruna sahne olan Hacettepe - Karşıyaka maçından bir önceki postta bahsettim. O yüzden geçiyorum.


Ve Konyaspor liderliği kaptırdı. Giresunspor evinde lideri, 3-2 yenerek 3. sıraya indirdi. Aslında tahmin edilebilir bir skordu. Konyaspor son haftalarda zorlanmaya başlamıştı. Esas ilginç olan ise maç sonrası. Lideri yenmesine rağmen Giresunspor'da gündemin birinci maddesi hakem Taner Gizlenci. Giresunspor'un 5 oyuncusu sarı, 2 oyuncusu kırmızı kart gördü. Bu sebeple hakeme büyük tepki var. Başkan Olgun Peker de yine dilinin kemiğinin olmadığı göstermiş:

“Allah göstermesin Konyaspor maçında puan kaybı yaşasaydık bir insanın canına bir şey olabilirdi. Çünkü taraftarlarımız artık doldu. Sezon başından bu yana sürekli hakem hatalarına maruz kalıyoruz. Kimse kimsenin emeğine tecavüz etmesin. Bunun hesabını kimse veremez”.
Uzun zamandır bu kadar provakatif bir açıklama duymamıştım. Daha 3. haftada taraftarı sahaya girmiş bir takımın başkanının, nasıl böyle bir açıklama yapabildiğini anlayamıyorum.

Değinmeden geçilmemesi gereken bir konu da Eser Yağmur inadı. Geçen sezon Karşıyaka'da kabus gibi bir sezon geçirmişti. Bu sezona iki maçta iki golle başlayınca acaba demiştim ama ardından gelen 11 haftada sadece 1 gol atabildi. Mehmet Şen varken, Eser'de böylesine ısrar edilmesi çok anlamsız bence. Bu süreçte iki gol attığı maçtan sonra bile yedek kaldı Mehmet Şen. Hüsnü Özkara bu yanlıştan bir an önce dönerse takımı maçları tekrardan rahat kazanmaya başlar.


Kocaelispor, aylardır süren buhrandan çıkıyor. Yeni başkan Muammer Çelik, daha seçilmeden ödemelere başlamıştı. Lisans sorununu da çözecek gibi görünüyor. 2. devre çok farklı bir Kocaelispor izleyebiliriz. Hatta düşme adaylarınızdan direkt silin bence.

Mersin cephesinde ise durum tam tersi. Son beş haftada 4 mağlubiyet ve yenilen 14 gol... Teknik direktör Serhat Güller, Boluspor'dan ayrıldığında arkasından bir tek davul çalınmadığı kalmıştı. Daha ilk yarı bitmeden Mersin'de de aynı pozisyona düşmüş. Bence sorun hocalığından çok oyuncu seçimlerinde. Serkan İrdem'le bu iş olmaz ki. Önümüzdeki hafta Hacettepe'ye de yenilirlerse, Mersin ikinci yarıya yeni hocayla başlar.


13. haftanın ardından Scugnizzi, Kartalspor için sezon sonuna kadar liderliği kovalayabilir yazdığında, liderin yanına bile yaklaşamazlar demiştim. Takip eden 3 haftada 3 mağlubiyet aldı Kartalspor. Sonuncusu bu hafta, son 8 haftada sadece 3 puan alan Samsunspor'a karşıydı. Maalesef Scugnizzi'de hata yok. Onun yerinde kim olsa o sırada benzer bir yorum yapardı ama işin arka yüzü çok başka. En az 20 yıllık bir gelenek var ortada. Anahtar kelime Bochum. Anlayan anlar.

Yeni lider Kardemir Karabükspor. Haftalardır inatla takipteydiler. Bu hafta Konya kaybedince, Boluspor'la berabere kalmalarına rağmen ilk sırayı kaptılar. Öte yandan Altay da favori olduğu Dardanelspor maçını kazanarak Konya'yı altına alan bir diğer takım oldu. Özellikle bu ikisi ve diğer takımlar hakkında önümüzdeki haftadan sonra detaylı yazacağım. Bu haftalık bu kadar...

14 Aralık 2009



Geçen seneki  play off hüsranından beri deplasmanlara ara vermiştim. Ankara'da kapanan sezonu açmak yine Ankara'ya denk geldi. Eskiden, bir kaç güzel anı hatırına, Ankara'yı sevmek için zorlardım kendimi ama artık tamamen koyverdim. Nefret ediyorum bu şehirden. Nesi meşhur sorusunun cevabı, ayazı olan, başka hiçbir özelliği olmayan bir şehir nasıl sevilebilir ki?

Cebeci Stadı'na ilk kez gittim. Tam bir beton yığını. İzmir Atatürk'ün daha ufağı ve daha şekilsizi. Stadın ancak 30'da birini kapatabilen çatı ve üç sıradan oluşan kale arkaları görülmeye değer. Türkiye'nin en çirkin stadları arasına yazdım bile.

Maça gelirsek, beş haftadır mağlup olan, bugüne kadar sadece 12 gol atabilen, küme düşmenin en büyük adaylarından Hacettepe, 1-0 geriye düştüğü maçta tam dört tane salladı Karşıyaka'ya. Trajik...

Dört haftadır üst üste gelen galibiyetlere rağmen, maçların son yarım saatinde takımın sürekli oyundan düşmesi böylesi bir mağlubiyetin habercisiydi aslında.

Bataklık kıvamındaki sahanın da etkisiyle takım bu sefer ancak 30 dakika oyunda kalabildi. 30'dan sonra Hacettepe sanki 3 kişi fazla oynamaya başladı. Nereye baksam pır pır koşan mor formalar görüyordum.

Zemin, güzel bahane oldu ama kimse yemiyor tabii bunları. Takımın neden koşamadığı artık sır değil. Malum Karşıyaka ufak yer. Gece dörtlere kadar, o mekan senin bu mekan benim gezen, ellerinden alkol ve sigara düşmeyen, yakın zamanda Rusça'yı sökecek futbolcuların isimleri kulaktan kulağa dolaşmaya başladı.

Yıllardır Karşıyaka'nın görünmeyen sorunlarından birisidir bu: Anadolu'dan gelen futbolcuların İzmir'de gece hayatına kapılması. Yalnız bu sefer gemi azıya aldılar. Yönetim de basiretsiz olduğundan bir türlü el koyamıyor olaya.

Hazır devre arası gelmişken, futbol oynamaya niyeti olmayanlarla hemen yolların ayırılması lazım. Bu sayede maaş yükünü azaltıp, artık iyice ortaya çıkan sağ ve sol bek ihtiyacı da giderilirse harika olur.

Bu takımın şu haliyle Süper Lig'e falan çıkamayacağı çok açık. Takımın omurgası sağlam ama kimyası bozuk. İlk neşter Reha Kapsal'a vurulmuştu. Doğru bir hamleydi ama yeterli olmadı. İkinci ve futbolculara yönelik bir operasyon daha bekliyoruz.

Eğer devre arasında çok değil, bir iki akıllı hamle yapılırsa bu takım şaha kalkar ama geçen seneki gibi geçiştirilirse, en iyi ihtimalle bir play off daha kaybederiz.

 
Meşale Kokusu