-->

6 Mart 2010


Öncelikle, Diyarbakırspor taraftarı maskesiyle sezon başından beri ortaya konan tiyatronun ilk iki perdesi hakkındaki şu iki yazıya göz atmanızı öneririm: 'Neden?' ve 'Küstüm Oynamıyorum'.

Umarım, haksız rekabetin en önemli temsilcisi haline gelmiş, insanı futbol izlemekten soğutmaktan başka hiçbir işlevi olmayan Diyarbakırspor'u bu sezon son yazışım olur ve bu tiyatro, üçüncü perdenin kapanışıyla son bulur. Artık kabak tadı verdi çünkü.

Uzatmayacağım. Sadece bir soru sormak istiyorum. Bu bir inkar mıydı, yoksa kabul mü? Yani bugünkü olaylar, Diyarbakırlılar'a PKK'lı muamelesi yapıldığı için mi yaşandı, yoksa PKK dışarı dendiği için mi?

5 Mart 2010


2. Soru
Hangi yıllarda Avrupa Futbol Şampiyonası'nı ev sahibi ekipler kazanmıştır?

Cevapları yorum olarak, iletişim bilgilerinizi paylaşmadan gönderiniz.



Biletleri egosima ve Kitap Kurdu kazanmıştır. Kendilerini tebrik ediyor ve iletişim bilgilerini rica ediyoruz.


Pazar günü oynanacak Fenerbahçe - Antalyaspor maçına AVEA sponsorluğunda 3 adet Türk Telekom tribünü bileti veriyoruz. Bir bilet şimdi, iki bilet 20.30'da. Sorulacak sorulara cevapları en hızlı verenler, biletlerin sahibi olacaklar.

Cevapları yorum olarak, iletişim bilgilerinizi paylaşmadan gönderiniz.

1. Soru
En son hangi Avrupa Futbol Şampiyonası'nda üçüncülük maçı oynanmıştır?


Bileti kazanan fatihaydın oldu. Kendisinin iletişim bilgilerini rica ediyoruz.

4 Mart 2010


Önceki yüzyılların en önemli ulaşım aracı olan trenler, şimdilerde ise gelişmiş ülkeler haricinde nostalji unsuru olmaktan öteye gidemeyen bir durumda. Demiryolu taşımacılığı, ekonomik olarak kanıtlanmış üstünlüğü olmasa bile sadece geçmişteki toplumsal faydası hatırına ahde vefa gösterilmesi gereken bir ulaşım çeşidi aslında. Lokomotifler, artık peşlerine takılan vagonlarda sadece insan, yük ve her ulaşım aracının yaptığı gibi umut taşımaya yarasa da eski günlerde daha farklı konukları da olurmuş. Örneğin futbol...

Demiryollarının, futbol üzerinde, ilk oynanmaya başladığı zamanlardan beri incelenmeye değer bir etkisi var. Günümüzde kulüp isimleriyle sınırlı kalan bir etki olsa da, 19. yüzyılın sonlarında, daha yeni yeni yayılırken, futbol en önemli desteği demiryollarından görmüş. Dünyanın birçok noktasına futbolun ulaşmasını sağlayan, oralara çalışmak için giden Britanyalı demiryolu işçileri. Örneğin güzel oyunun en güzel oynandığı yer olan Brezilya'yı futbolla tanıştıran ve bu yüzden Brezilya futbolunun babası sayılan Charles William Miller, İskoç bir demiryolu işçisinin oğludur.

Demiryollarının futbola yegane katkısı, tanıtım olmadı tabii. Günümüzde artan seçenekler sayesinde oldukça kolaylaşan ulaşım eskiden önemli bir sorundu. Bu sebeple futbolun ilk yıllarında izleyici sayıları günümüzdeki kadar yüksek değildi. Dünyanın en eski futbol organizasyonu olan İngiltere Federasyon Kupası'nın (FA Cup) 1872'de oynanan ilk finalini yalnızca 2000 kişinin izlemiş olmasını bunun en çarpıcı örneği olarak gösterebiliriz. Futbolun beşiği İngiltere'de zamanın yegane, dolayısıyla da en önemli futbol organizasyonuna katılımın bu kadar düşük kalmasının sebebinin ilgisizlik olması mümkün değil tabii ki. Demiryollarının günümüzdeki kadar yaygın olmaması, o zamanlar ulaşım maliyetlerinin aşırı yükselmesine sebep oluyordu. Öyle ki bazı takımlar, deplasman masraflarını karşılayamayacakları için ligden çekilmek zorunda kalıyordu.

Zaman içinde demiryollarına yapılan yatırımlar, dolaylı olarak futbolu da etkiledi. Kulüpler stadyumlarını, sayıları hızla artan demiryolu istasyonlarına yakın yerlerde inşa etmeye başladılar ve bunun sonucunda izleyici sayılarında çok ciddi artışlar yaşandı. 1872'de sadece 2000 kişinin izlediği FA Cup finalini, yıl 1901 olduğunda tam 114000 kişi izledi.

İlerleyen yıllarda, demiryollarının, bizzat kulüpler kurarak futbolun içine daha fazla girmeye başladığını görüyoruz. Özellikle komünizmle yönetilen doğu blok ülkelerinde kurulan birçok lokomotif ön adlı takım görmekteyiz. Bu takımların ülkemizdeki örnekleri ise demirsporlar. 29 haziran 1938'de Beden Terbiyesi Kanunu'na eklenen bir madde, 500'den fazla işçi çalıştıran tüm kuruluşları spora yatırım yapmak zorunda bıraktı. Bu sebeple günümüze kadar 38 tane demirspor kuruldu. Bunlardan en bilineni ve en başarılısı olan Adana Demirspor, 17 yıl Süper Lig'de mücadele etti. Bugün ise 2. Lig'deler ve Ankara Demirspor'la birlikte profesyonel liglerde kalmayı başaran iki demirspordan biri konumundalar.

Futbolun giderek endüstriyelleşmesi ve evrilmesiyle eski misyonlarından uzaklaşmaları sonucu, bu kulüplerin artık demiryollarıyla sadece sembolik bağları kaldı. Tarih içerisinde devletin de desteğiyle futbolun gelişimi için uğraşan demirsporlar, artık eski günleri mumla arıyorlar ve aynı kara dumanları havaya salarak ilerleyen eski lokomotifler gibi birer nostalji unsuruna dönüşmüş haldeler.

3 Mart 2010

Fırtına öncesi sessizlik halindeyiz bu aralar. Hiddink-Fildişi flörtünü sessiz sedasız izlemekle yetiniyoruz. Hele bir imzalar atılsın, savaş baltaları hemen çıkacak gömüldükleri yerlerden. Bu nasıl iş diye sorulacak. Madem ağustosa kadar Rusya'da kalmayacaktı, geleydi de bize çobanlık edeydi, ne işi var dünyanın bir ucunda elin Afrikalılar'ıyla denecek. Derler tabii. Çokça sınıfta kaldığımız vizyonla ilgili bir mesele sonuçta.

O kadar isterim ki Hiddink'in bu yaz Güney Afrika'da olmasını. Bizim basiretsizliğimizden kendi kendimize ambargo koyup gidemediğimiz yere en azından müstakbel hocamızın gitmesi muazzam bir fırsat olur.

Öncelikle işin reklam boyutunu hesaba katmak lazım. Esamemiz bile okunmayacakken, Hiddink'in adının geçtiği her an bizden de bahsedilecek turnuva boyunca. Televizyonda spikerler Fildişi maçlarını anlatırken, Hiddink ekrana geldiği zaman, bu turnuvadan sonra Türkiye'nin başına geçecek diyecekler.

Ayrıca Hiddink'in kondisyonunu koruması açısından da çok olumlu bir hareket bu. Her yerinden tecrübe akıyor zaten ama bir kupa daha yaşamasının mutlaka faydası olur. O heyecanı yaşamak, dört sene sonra tekrardan aynı arenaya gitme isteğini de kamçılayacaktır.

Kısacası, bizim açımızdan hiçbir zararı olmayacak, bilakis önemli faydaları olabilecek bir birliktelik bu. Hiddink'in orada en azından Fildişi Sahili kadar bizi de temsil etmesi yerine ölü sezonda burada boş boş yatmasını tercih etmenin bir manası yok bence. Bırakın adamı da gitsin, gelsin.

1 Mart 2010

Ankaraspor'un acayiplikleri yüzünden şirazesi kaybolan Süper Lig'in takibini yapmak da bir hayli zorlaştı. Sürekli X takım şu kadar puan geride ama daha Ankaraspor'la maçı var şeklinde yorumlar duyuyoruz. Yalandan bir belirsizlik ve heyecan havası mı katılmaya mı çalışılıyor bu sayede bilemiyorum ama Ankaraspor'un maçlarını haftalık olarak güncellemek son derece lüzumsuz bence.

Bu yüzden malum takımın bütün maçlarının oynanmış kabul edildiği bir puan tablosu hazırladım. Ligin seyrinin anlaşılması açısından çok daha faydalı oldu. Yeni tabloya göre sadece Beşiktaş ile Kayserispor yer değiştiriyor, ancak puan farkları açısından önemli değişiklikler oluşuyor. Örneğin zirvedeki Galatasaray'ın Bursaspor'la 1, Fenerbahçe'yle 2 puan farkı kalıyor. Alt tarafta ise Denizlispor'un, 15. Manisaspor'la arasındaki fark 7'den 10'a çıkıyor. 

Bu tabloyu her hafta güncelleyip sağ tarafa sabitleyeceğim. Takımların gerçekte kaçıncı sırada olduğunu merak edenler pazartesi günleri girip bakabilir.


Manchester United'ın dün akşam Carling Cup Finali'nde Aston Villa'ya karşı aldığı 2-1'lik galibiyet, Sir Alex Ferguson'un United'ın başında kazandığı 34. kupa olarak tarihe geçti. Bugüne kadar bir takımda en çok kupa kazanan menajer olan Ferguson, bu dalda inanılması güç bir başarıya imza attığı gibi rekorunu her geçen gün geliştirerek, gelecekte egale edilmesini veya kırılmasını imkansız hale getiriyor. Menajerlik kariyerine 3-4 sene daha devam edeceği tahmininde bulunursak, Sir'ün rekorunu 40'lara taşıması kesin gibi görünüyor.

28 Şubat 2010


Saat 15.00, ben hala kurstayım. Aklımda Fenerbahçe maçı ama izleme şansım yok. Telefondan kadrolara bakıyorum, Belediye'yi kesin yeneriz diyemiyorum. Son haftalarda galibiyete o kadar hasret kaldık ki, bir darbe de İBB'den gelir mi diye düşünmeden edemiyorum. Vederson, Bekir, Deniz, Bilica... Bunların oynadığını görüp de bu düşüncelere kapılmamak mümkün mü zaten?

Çok geçmeden, 30. dakikada İBB golünün haberi geliyor. İlk devreyle birlikte neyse ki ders bitiyor ve ikinci yarıyı radyodan da olsa dinleme şansı doğuyor. İkinci yarının 12. dakikasında Alex'in harika golü falan diyince spiker herhalde takım toparlandı, alırlar belki maçı diyorum. Sonrasında ise dakikalarca gelmeyen gol, İstanbul'un trafiğiyle birleşince ve bir de üstüne Alex'in atılması eklenince sinir katsayım tavan yapıyor. Yanımdaki arkadaşıma, biz bu maçı kaybederiz dememden 3-4 dakika geçmeden belediye ikinciyi atıyor; galibiyet bize hayal oluyor.

Sonunda evdeyim. Maçın özetini izlemek için hemen televizyonu açıyorum. Belki takım iyi oynamıştır, goller kaçmıştır, belki iyi mücadele etmişizdir ümidiyle ama yenen ilk golü izleyince görüyorum ki bu ahmaklar aynı golleri yemekten bıkmamışlar. Kenardaki en büyük ahmak da haftalardır izleyip çare bulamamaktan. Klasikleşen bireysel hatalar, ceza sahası dışında ne halt ettiğini anlayamadığım Volkan'ın kendisiyle özdeşleşen kontrolsüz çıkışları aynen devam.

Gelelim bu kadroyu kuran yönetime. Onlar işin kolay yolunu bulmuşlar. Yönetimden Nihat Özdemir maçtan sonra, hakem 3 puanımızı katletti falan diyor da ben de karşılık olarak Nihat Bey'e neden bu takım 7 maçtır kazanamıyor, bir de onu anlatır mısınız zahmet olmazsa demek istiyorum. 7 maçtır hakem yüzünden mi kazanamıyoruz yoksa yaptığınız yanlış transferler ve Daum tercihiniz yüzünden mi? Hakem kararlarının arkasına sığınıp taraftarı uyutma çabalarınız bu saatten sonra işlemez, Fenerbahçe taraftarı da bu numaraları yemez. Bu laflara karnımız tok. Bırakın yalandan açıklama yapmayı da işinizi yapıp takımı toplayın.

 
Meşale Kokusu