-->

3 Eylül 2011


EuroBasket 2011 öncesi 3 takım favori olarak niteleniyordu: Gasol Biraderler'in İspanya'sı, Parker önderliğindeki Fransa ve son Dünya üçüncüsü, ev sahibi Litvanya. Dünya ikincisi Türkiye'den ise kendimiz bile pek bahsetmedik. Ne var ki şampiyona başladığı gibi, "Biz de varız!" mesajını esaslı bir şekilde verdik. Bu gece ise tökezledik ama yıkılmaya hiç niyetimiz olmadığını da gösterdik.

Litvanya'ya karşı maçın büyük bölümünü istediğimiz tempoyla ve önde götürüp nüanslarla maçı kaybettik. O olsaydı, şu olmasaydı diyebileceğimiz birçok pozisyon var. Ancak şimdi bunları geride bırakıp bu maçı artılarıyla eksilerini tartarak yola devam etme zamanı.

Artı hanesine yazabileceğimiz en önemli unsur, çok kötü geçen bir hazırlık döneminin ardından Ersan'ın nihayet aramıza dönmesi. Bu maçla beraber stabil bir oyuncudan mobilize bir güce dönüşmesi, bu uzun maratonda bizi hayli umutlandıracak bir gelişme. Emir, Ender ve savunmada Cenk olmak üzere, kenardan gelen oyuncularımızın yine önemli katkılar vermesi de yine güzel bir detay. Ömer Aşık'ın her geçen gün artan özgüveni ise artıların en büyüklerinden.

Bu noktada, özellikle ilk bölümde Ömer'i yeterli ölçüde kullanmadığımızı belirterek eksilere geçelim. İhsan Bayülken'in de maç içinde sıkça dile getirdiği gibi periyot sonu konsantrasyonumuz hiç bize yakışacak seviyede değildi. Göze batan maç sonları oluyor ama diğer 3 periyotu da sağlam bitirmek, önlem alınması gereken önemli bir detay. Beni en çok rahatsız eden ise potaya bakmaktaki çekingen tavrımız. Başta Hidayet olmak üzere güvendiğimiz ellerin de kendilerine güvenmeleri gerekiyor. Her pozisyonda feyk atıp daha iyi bir pozisyon arayışı, çoğu zaman dimyat-pirinç-bulgur ekseninde bir sonuç ortaya çıkartıyor. Bunlara ek olarak, savunma prensiplerimize de daha sadık kalmamız gerektiğini düşünüyorum. Perdelerin bir pozisyonda altından, diğerinde üstünden geçmek, Ömer Aşık'ın show-up'a bazen çıkması gibi ayrıntılar tüm savunmayı aksatıyor.

Neyse ki takımımızın bir günlük arada bunları konuşmak için bolca vakti olacak. Sonrasında da en zorlu maçın ardından bize bir gün boşluk veren fikstürün bir başka kıyağı daha olacak ve Polonya'yla ilk iki günkülere benzer, antrenman havasında bir maç oynayacağız. Grubun son maçında da bir gün önce Litvanya'nın yıpratacağı İspanya rakibimiz olacak. Plan belli, senaryo şahane. Bu gruptan nazar boncuğu bir mağlubiyetle çıkma olasılığımız kesinlikle çok yüksek.

2 Eylül 2011



Dün 12 Dev Adam’ın Büyük Britanya’ya karşı oynadığı maç esnasında İhsan Bayülken’in adını andığı bir oyuncu mutlaka dikkatinizi çekmiştir. Bayülken, Kerem Tunçeri’nin yerini alabilecek bir oyun kurucu aşağıdan gelmiyor sanki, diyen Murat Murathanoğlu’na Kenan Sipahi’yi hatırlatarak nokta atışı yaptı. Gerçekten de 1995 doğumlu 1,94 metrelik Kenan Sipahi, A Milli Takım’ın dümenine geçmek için gün sayıyor.

Öncelikle, tanımayanlar için Kenan hakkında biraz bilgi vermek gerekiyor. Kenan bir Kosova Türk’ü. Uludağ Üniversitesi’nde okuyan abisini ziyaret etmek için geldiği Bursa’da keşfediliyor ve hemen Tofaş altyapısına alınıyor. Nihat İziç, Mustafa Derin ve Erhan Toker gibi hem milli takımlarda hem de Tofaş’ta görev yapan isimler vasıtasıyla milli takıma yataya geçişi de fazla uzun sürmüyor tabii ki. Henüz 16 yaşında olmasına rağmen, geçtiğimiz sezon Tofaş’ın A takım kadrosunda da 5 maçta süre alan Kenan’ın esas tecrübe kazandığı yer de milli takımlar oluyor zaten. Genç yıldız, bugüne kadar oynadığı 3 Avrupa Şampiyonası’nda 2 bronz madalya kazandı. Bu yıl 2 yaş büyüklerine karşı mücadele ettiği Gençler Avrupa Şampiyonası’nda 9,2 sayı, 2,7 asist ve 2,6 ribaund ortalamaları ile Avrupa üçüncüsü olan takımın kilit parçalarından biri oldu ve kendisine duyulan güvenin hiç de haksız olmadığını bir kez daha gösterdi. Kenan’ın bu yaz elde ettiği bir diğer başarı da Türkiye şampiyonluğuna taşıdığı Ali Karasu Lisesi ile Dünya üçüncülüğü yaşamak oldu.

Kenan’ı ilk kez geçtiğimiz sezonun başında Banvit-TÜBAD Turnuvası’nda Tofaş formasıyla izlemiştim. Orada aldığı kısıtlı süre içinde, doğal olarak A takım oyuncularına karşı fiziksel olarak ezilmiş ve yetenekleri konusunda fikir sahibi olmak için biraz daha beklemem gerekmişti. Onu ikinci kez canlı izleme fırsatını ise Gaziantep’te düzenlenen Uluslararası Türk Telekom Turnuvası’nda elde ettim ve tam anlamıyla ağzım açık kaldı. Bir kere, 14 yaşından beri milli formayı giyiyor olmasının yaşıtlarına karşı ona nasıl artılar kazandırdığını sahadaki duruşundan bile anlayabiliyorsunuz. Adeta bir özgüven patlaması yaşıyor ve bunu rakip oyunculardan hakemlere karşı herkese yansıtıyor. Onu savunan ve ne kadar fazla sayıda silahı olduğunu bilen rakiplerinin gözlerindeki tedirginlik gerçekten görülmeye değer.

Peki nedir bu silahlar? En başta boyu ve uzun kolları, Kenan’ı hem hücumda hem de savunmada bir adım öne çıkartıyor. İkinci en önemli artısı ise muazzam oyun zekası. Rakibin savunmadaki dizilimine göre ufak setler üretecek kadar bilgisini ve içgüdülerini geliştirmiş durumda. Dış atışları henüz yeterli seviyede olmasa da cesur penetreleri ve orta mesafe isabetleriyle şu an için bu açığını kapatabiliyor. Arkadaşlarını beslemedeki ustalığını ise anlatmaya bile gerek yok. Ancak ribauntlara yaptığı düzenli katkının altını çizmeden de olmaz.

Abartmıyorsun değil mi, diyecekler için bu noktada bir bilgi daha vermek gerekebilir. Böylesi bir yetenek tabii ki Avrupalı takımların da dikkatini çekiyor ve Barcelona, henüz Ricky Rubio takımdan ayrılmadan önce Kenan için tam 1 milyon dolarlık bir teklif yapıyor. Bu teklif doğal olarak reddedilse de Barcelona’nın ısrarı henüz dinmiş değil. “Peki, Kenan’ı transfer etmeyelim ama gelsin bizimle bir turnuvada oynasın, birkaç antrenman yapıp buradaki havayı solusun” şeklinde yaklaşımlarla transferin yolunu yapma çalışmalarına devam ediyorlar.

Anlayacağınız Avrupa’dan da tescilli, basamakları zıplaya zıplaya çıkan bir yıldız adayımız var. Bir süre önce Yıldız Milli Takım Başantrenörümüz Taner Günay, “Artık Kenan’ın bu takıma vereceği bir şey kalmadı” diyerek onu Genç Milli Takım’a yönlendirmişti. Çok da uzun olmayacağını düşündüğüm bir sürenin ardından ise bu kez Genç Milli Takımımızın teknik patronu Erhan Toker, benzer bir şekilde onu Ümit Milli Takım’a yollayacak ve bir basamak daha geçilmiş olacaktır. Hatta bir bakmışsınız Kenan, Ümit Milli Takım’ı da pas geçmiş ve direkt 12 Dev Adam’ın bir parçası olmuş.

31 Ağustos 2011


Birkaç gündür twitter'da paylaştığım EuroBasket tarihinden notları burada derledim. Kaynak göstermeden kullanan büyük ifşaya maruz kalır şimdiden belirteyim.

Pranas Lubinas, 1939'un şampiyonu Litvanya'nın
hem oyuncusu hem de koçuydu.
* 1935'teki ilk şampiyona, ilk kez 1936'da Olimpiyat takvimine alınan basketbol için bir test etkinliğiydi.

* 1935'te düzenlenen ilk EuroBasket'in final maçı sonucu: Letonya:24 - İspanya: 18

* 1937'de Letonya'nın ev sahibi olduğu 2. şampiyona, basketbol salonuna dönüştürülen eski bir fabrikada oynanmıştı.

* 1939'daki şampiyona tek devreli lig usulüyle oynandı ve ev sahibi Litvanya namağlup şampiyon oldu.

* 2. Dünya Savaşı yüzünden ara verilen şampiyonayı 1946'da Çekoslavakya, İtalya'yı 34-32 yenerek kazandı.

* Tarihte en çok şampiyonluğa sahip olan Sovyetler Birliği, 1947'de ilk kez katıldığı şampiyonayı namağlup kazandı.

* Şampiyona bir yıllık arayla oynanan 1946 ve 1947'den beri kesintisiz olarak 2 yılda bir düzenleniyor.

* Tarihte Avrupa dışından tek şampiyon, 1949'un ev sahibi Mısır oldu. Ulaşım zorluğu yüzünden sadece 7 ülkenin katıldığı 1949, Türkiye'nin yer aldığı ilk şampiyona oldu.

* Fransa 1951, 50'li yıllarda kapalı bir alanda (Vel d’Hiver velodromu) oynanan tek şampiyonaydı.

* 1953'teki şampiyonada Mısır ve Lübnan, İsrail'e karşı olan maçlara çıkmayı reddettiler.

* Sovyetler Birliği'nin 50'li yıllarda kaybettiği yalnızca 2 maçın 2'si de 1955'teki şampiyonada oynandı.

* Bulgaristan 1957'nin Vasil Levski Ulusal Stadı'nda oynanan final maçını tam 48000 kişi izledi.

EuroBasket 1959, Mithatpaşa Stadı'nda oynanmıştı.
* Mithatpaşa Stadı'nda oynanan EuroBasket 1959, açık alanda düzenlenen son şampiyona oldu. FIBA, bu tarihten sonra oynanan şampiyonaların kapalı alanlarda düzenlenmesine dair bir kural koydu. Türkiye, ev sahibi olduğu 1959'u 12. basamakta tamamladı.

* 19 takımla düzenlenen Yugoslavya 1961, dileyen her takımın katıldığı son şampiyona oldu. 1963'ten ititbaren eleme sisteminin uygulanacağı açıklandı.

* 1963 yılından itibaren verilmeye başlanan En Değerli Oyuncu ödülünün ilk sahibi, İspanya'dan Emiliano Rodriguez oldu.

* 1965'te maçlar ilk kez birden fazla şehirde (Moskova ve Tiflis) oynandı.

* Finlandiya 1967, Avrupa çapında televizyondan yayınlanan ilk şampiyona oldu.

* Sovyetler Birliği'nin 59 maçlık galibiyet serisi, 1969 İtalya'da son bulsa da Sovyetler, üst üste 7. kez şampiyon oldu.

* 1971'in En Değerli Oyuncu'su Kresimir Cosic, hala tarihte bu ödülü birden fazla kez kazanan tek isim.

1973 madalya töreni
* 1973 ve 1975'in final maçlarını Avrupa dışından hakem ikilileri yönetti.

* 1977 finali, Yugoslavya'nın Sovyetler Birliği'ni Avrupa Şampiyonaları'nda yenebildiği son maç oldu.

* İsrail'in Yugoslavya'yı da 77-76 yendikleri 1979'daki gümüş madalya macerası, tarihin en büyük sürprizi olarak gösteriliyor.

* 1983 finalinde İspanya'yı 105-96 yenen İtalya, Batı Avrupa'nın çıkardığı ilk şampiyon oldu.

* 1955'ten sonra ilk kez, 1983'teki şampiyonada ne Sovyetler Birliği ne de Yugoslavya finale çıkabildi.

* 1985, üç sayılık atışın ilk kullanıldığı EuroBasket oldu.

1987 şampiyonluğunun ardından Nikos Galis omuzlarda.
* 1987'de 37,6 sayı ortalamayla Yunanistan'ı şampiyon yapan Nikos Galis, kırılması güç bir rekoru elinde bulunduruyor.

* 1989'daki şampiyonadan önce Drazen Petrovic, Yugoslavya'yı ancak yine Yugoslavya'nın yenebileceğini iddia etti. Oynadıkları karşılaşmaları ortalama 22,2 sayı farkla kazandıktan sonra, ne kadar da haklı olduğunu kanıtlamış oldu.

* 1991'de Yugoslavya forması giyen Sloven asıllı Jure Zdovc, Slovenya'nın şampiyona devam ederken bağımsızlığını ilan etmesiyle ülkesine geri çağırıldı. Zdovc, sadece iki maç oynadıktan sonra şampiyonayı yarım bırakmak zorunda kaldı.

* 1993'ün altın madalya sahibi Almanya, ev sahibi olarak şampiyonayı kazanan son ülke konumunda.

* 1995 finalinde hakem kararları yüzünden maçı bırakmak isteyen Litvanyalılar'ı devam etmek için Yugoslavyalı oyuncular ikna etti.

* Yunanistan, 1997'de üst üste 3. kez yarı finale çıkıp 3. şampiyonadan da madalyasız ayrıldı.

* İtalya, 1999'da Bogdan Tanjevic önderliğinde tarihinin 2. şampiyonluğuna ulaştı.

Türkiye, finali kutluyor.
* 2001'de Türkiye 2. kez şampiyonaya ev sahipliği yaptı ve gümüş madalya kazanarak tarihte ilk kez dünya şampiyonası vizesi aldı.

* Eski Sovyet ülkelerinden altın madalya kazanan ilk takım, 2003'te Litvanya oldu.

* Theo Papaloukas 2005'te takımının ilk beşinde yer almamasına rağmen turnuvanın en iyi beşine seçildi.

* 2007'de Rusya'yı şampiyonluğa taşıyan David Blatt, tarihte EuroBasket kazanan ikinci Amerikalı koç oldu.

* 2009'da Türkiye'nin gruplarda yendiği iki takım, Sırbistan ve İspanya final oynarken, Türkiye 8. oldu.

Son şampiyon İspanya.

 
Meşale Kokusu