-->

26 Şubat 2010


Will Smith'in o sımsıcak filmi "Pursuit of Happiness" tadında başlamıştı gece. İspanya'da elde edilen avantajlı skorun açtığı kapıdan geçilecek ve son 16'ya kalınacaktı. Kağıt üstünde her şey çok basitti ama kazın ayağı öyle değilmiş meğer.

Galatasaray ilk maçın karbon kopyası bir diziliş ve anlayışla çıktı sahaya. Doğal olarak oynanan oyun da tıpkısının aynısıydı. Rakibinden daha istekli, daha saldırgan, oyunu karşı alana yıkmaya çalışan ama bunu yapmak için topu, Elano üzerinden Keita'ya kayıtsız, şartsız teslim etmekten başka hiçbir opsiyonu olmayan bir Galatasaray. Öyle ki, ilk yarı boyunca Galatasaray'ın hücuma kalktığı anlarda ekranın üst tarafına siyah bir şerit çekilse maçın seyri açısından zerre değişen bir şey olmazdı. Sanki Rijkaard topun zorunlu haller dışında sol kanada atılmasını yasaklamış gibiydi. 45 dakika boyunca yapılmaya çalışılanı şu şekilde özetlemek mümkün: Topu Elano'ya veriyoruz. O becerebilirse Keita'ya gönderiyor, olmazsa geriden rastgele şişiriyoruz. Montaigne'den denemeler... Buna rağmen Arda ve Elano ile iki net pozisyona girildi. Atletico Madrid ise 25'le 30 arasındaki süre haricinde ter idmanına çıkmış gibiydi. Soldan sıfıra indikleri ve Aguero'nun çalımlarla ceza sahasına girdiği pozisyonlar haricinde maçın içine giremediler. Girmeye de pek istekleri yok gibiydi zaten.

İkinci yarı ise işler bir anda değişti. Atletico Madrid biri direkte patlayan iki pozisyonla başladı. Galatasaray ise Elano'nun çıkışının da etkisiyle, devre arası bize yetmedi, on dakika daha kestirelim diyince, İspanyollar durun biz atalım o zaman size bir tane de uyanın bakalım diye cevap verdi. Cidden de uyuyan devi uyandırdı bu gol. Maç boyunca ısrarla top verilmeyen Caner, Galatasaray'a bir de sol kanadı olduğunu hatırlatırcasına bindirerek golü hazırladı. Arda'yla Keita da süslemesini yaparak skoru eşitlediler. Ne var ki uzatmayla falan uğraşmamak için bir gol daha atmak gerekiyordu şimdi ama nasıl? Zaten forveti olmayan, forvet diye oynattığı Arda'nın bile alışkanlıktan sık sık orta sahaya yanaştığı takımın illa ki ikinci bölgeden bir şeyler üretmesi gerekiyordu ama bunu yapması gereken de Topal-Sarp-Ayhan üçlüsüydü desem, becerebildiler mi diye bile sormazsınız herhalde. Bu dakikalarda Sarp-Gio değişikliğiyle Gio'yu forvete, Arda'yı da arkasına yerleştirmek maçı kotarabilecek yegane hamle olurdu bence.

Gelelim maçın dönem noktası olan 79. dakikaya. Pozisyonun penaltı olup olmadığı tartışmam bile. Olmadığını iddia edenin de kalbini kırarım. Anlıyoruz ki maçları 6 değil 66 hakem de yönetse böyle saçmalıklarla takımların kaderi çizilmeye devam edecek ama... Büyük de bir ama var işte. Caner'in pireye kızıp, değil yorganı, bütün evi yakmasının benim nazarımda hiçbir açıklaması olamaz. İki dakikada iki sarı kartla atılmak hırsla, kazanma arzusuyla falan geçiştirilecek bir şey değildir. Adının duyulmadığı bütün bir ilk yarı neredeydin derler adama. Bir de demek ki sen bu seviyede oynamaya hazır değilmişsin derler ama hadi onu ben demiyim.

Kırmızı karttan sonra mecburen uzatmaya oynayan Galatasaray'ı nereden nereye geldik düşünceleriyle izlemek gecenin en can sıkıcı bölümüydü. Hasbelkader penaltılara kalınmadıkça Atletico geçer artık turu diyordum ki Forlan, uzatmaya bırakmadan fişi çekti zaten.

Kapanışı Candan Erçetin'e bırakıyorum. 2003 yılının son aylarından bir şarkıyla sesleniyor bize: Yazık Oldu!

24 Şubat 2010

2. Soru
Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray'da oynayan ilk futbolcu kimdir?

Cevapları yorum olarak, iletişim bilgilerinizi paylaşmadan gönderiniz.

Bileti musti336 kazandı. Tebrik ediyor ve iletişim bilgilerini rica ediyoruz.

23 Şubat 2010

AVEA sponsorluğunda Fenerbahçe - Lille maçı için iki adet Türk Telekom tribünü bileti veriyoruz. İlk soru şimdi, ikinci soru yarın. İlk cevap verenler biletleri kazanacaklar. Cevapları yorum olarak, iletişim bilgilerinizi paylaşmadan gönderiniz.

1. Soru
Almanya'nın bölünmüş zamanlarında, Doğu Almanya'da üst üste 10 yıl şampiyon olan, Thomas Doll'ün de bir zamanlar formasını giydiği, duvarın yıkılmasından sonra ise kapanışa kadar varan bir çöküşe giren kulübün adı nedir?


Bileti kazanan cihangir oldu. Tebrik ediyor ve iletişim bilgilerini rica ediyoruz.


Galatasaray, en az stad kadar önemli bir işe girişti bugün. 5 bankanın konsorsiyumuyla yapılan 70 milyon Dolar'lık kredi anlaşması, Galatasaray'ın geleceğini kökten değiştirecek. Bundan sonra Meira'nın satışı gibi parasızlıktan yapılan çaresiz hamleleri görmeyeceğiz.

Biraz açalım. Bu anlaşmadan gelen para tamamen Sportif A.Ş. hisselerinin geri alımı için kullanılacak. Yani %36 oranında halka açık olan Galatasaray, şimdi halka kapanıyor. Peki halka açık olmak bu kadar kötü bir şey mi ki, Galatasaray yıllardır parasızlıktan kıvranıyor? Normalde değil, ancak halka açılma sırasında yüksek kazanç elde etmeye yönelik alınan bir karar, uzun vadede Galatasaray'ın tabiri caizse canına okudu.

Sarı Kırmızılılar, halka açılarken iki şirket kuruldu: Futbol A.Ş. ve Sportif A.Ş. Futbol A.Ş. bildiğimiz Galatasaray. Sportif A.Ş. ise tamamen paravan, hatta sanal, operasyonel hiçbir faaliyeti olmayan, sadece kulübün gelirlerinin toplandığı bir şirket. Mali yılın sonunda Galatasaray bütün giderlerini kulüpte bırakırken, gelirlerini Sportif A.Ş.'ye aktarıyor. Daha sonra burada toplanan paranın %36'sı temettü olarak halka dağıtılırken, %64'ü kulübe geri dönüyor. Yani pratikte şöyle bir durum ortaya çıkıyor:

Diyelim ki Galatasaray sene boyunca 100TL gelir elde ederken, 80TL de gider oluştu. 100TL Sportif'e aktarılıyor ve 36'sı halka dağıtıldıktan sonra 64TL kulübe geri dönüyor. Yani sonuç olarak kulüp aslında %36'lık kesintiyle beraber 12,8TL kar edecekken, 16TL zarar ediyor. Trajik!

Günü kurtaralım, hisseler yüksek fiyattan gitsin mantığıyla oluşturulan bu kar ortaklığı düzeni kulübü iflasın eşiğine getirmişti ki, sonunda dur diyebildiler. Galatasaray bu sistem yüzünden, halka açılırken ne kazandıysa aynen geri verdi. Üstüne de yıllar boyu gereksiz bir esaret yaşadı. Şu an Fenerbahçe ve Trabzonspor da aynı şekilde karını dağıtıyor ama halka açıklık oranları Galatasaray kadar yüksek olmadığı için bu boyutta bir zarar görmüyorlar, ancak Galatasaray stadını da yaptığı bu süreçte kendini bu düzenden kurtarırken, onlar devam ederlerse, ekonomik olarak sarı kırmızılı kulübün çok arkasında kalabilirler.


Galatasaray'la Beşiktaş'ın berabere kalmasının ardından dün akşamki maça lider olma hayalleriyle gelen ben de dahil bütün Fenerbahçeliler hüsranın babasını yaşadık. İlk olarak bu hüsranın en büyük sebebi Bursa'ya tebrikler. Her ne kadar maçtan sonra ve maç içinde Bursalı futbolcuların davranışları tribünleri tahrik edecek kıvamda olsa da Türk futbolcularının genel karakteri böyle diyelim ve galibiyete gölge düşürmeyelim.

Tribünlerin Bursa'yla oynanan kupa maçındaki kadar dolu olmasını beklemiyordum. Hafta içinde Lille maçının olması (2 bilet parası) bunun en önemli sebebi ama yine de Fenerbahçe seyircisi görevini yerine getirdi.

Fenerbahçe maça hızlı da başladı. Maçın başında Alex'in harika golünün üstüne, Santos'un gölünün eklenmesi maçın rahat geçeceği izlenimine kapılmamıza yol açtı. Tam tribünler de makaraya başlamaya hazırlanırken Batalla'nın kafa golü, Bursa tehlikeli takım kıvamına geçmemize yetti. Batalla oyundan çıkana kadar iyi oynadı. Sezonun ilk yarısındaki maçlarda kritik golleriyle Bursaya puanlar kazandırmıştı. Bu akşam canlı da izledim. Bu kadar klas oyuncu olduğunu bilmiyordum. Şaşırdım açıkçası.

Cesaretlenen Bursa oyunu dengeledi. Özer'in çıkması, yerine bu takımda hala neden oynadığını anlamadığım Önder'in girmesiyle beraber de hakimiyet Bursa'ya geçti. Sen bu adamı kadro dışı bırakıyorsun. Denizli maçında Lugano sarı kart görüp Sivas maçında cezalı olunca affediyorsun. Yönetim'in bu yaptığı ikiyüzlülüktür.

Neyse tekrar maça dönersek; tribünlerde ikinci yarı başlar olaylar değişir havası vardı. O da beklediğimiz gibi olmayınca sinirler iyice bozuldu. Dakikalar geçtikçe işler daha da kötü gitti ama dahi mi, aptal mı, kapasitesiz mi, herkes kendi yorumunu yapar artık Daum da bizim gibi izledi. Takım mücadele ediyor ama kadro kalitesiz. Sahada gol yaratacak 2-3 tane adam var. Gerisi Vederson, Önder, Deniz, Cristian, baltanın kralı Bilica... Bu adamlar Fenerbahçe'ye ne kazandırabilir allah aşkına? Ancak bu kadro (ben hatırlamıyorum belki olmuştur geçmişte) Kadıköy'de 2-0 dan 3-2 maç verirdi, onu da yaptılar.

Taraftar maçtan sonra isyanlarda. Bıktık bireysel hatalardan diyor. Ben de onlara bu kapasitedeki oyuncuların bu hataları yapmalarının çok normal olduğunu söylüyorum. Perşembe Lille maçı var. Bursa maçının özürü niteliğinde olacak o maçta da bu tarz hatalar devam ederse seyircinin takıma ve oyunculara tepkisi daha faklı olur. Bu takımı kurduğu için yönetime de tepki konulmalıdır ve koyulur da zaten. Bundan şüphem yok. Futbolcular ve yönetim için iyi bir fırsat olan Lille maçında alınacak bir galibiyet suların durulmasını sağlar. Umarım galip gelir, Avrupa'da yolumuza devam ederiz. Hem Türkiye için hem kendimiz için.

Unutmadan Guiza oyundan çıkarken gösterilen tepkinin hiç anlamı yok. O bağıranlar, yuhlayanlar, her gol attığında da seve seve alkışlayacaklarını unuttular herhalde. Guiza'yı ne yuhluyorsun? Adam ne yapsın, olayı bu demek ki. Madem memnun değilsin, kapasitesini yeterli bulmuyorsun, onun transferini yapan yönetimi yuhla.

 
Meşale Kokusu