-->

5 Şubat 2010


Altay yedek derbici konumundan yavaş yavaş kurtuluyor. Son yıllarda Göztepe'yle pek karşılaşamamamızdan mütevellit Altay maçları, derbimsi kıvamından derbiye doğru bir dönüşüm içerisinde. Aynı ligde olduğumuz, son yedi sene içerisinde Altay maçlarına ilgi her geçen gün biraz daha artıyor. Son yıllarda iki takımın da başa güreşmesinin de etkisi var tabii.

Bilindiği gibi Altay'ın diğer İzmir kulüpleriyle yaptığı maçlarda büyük üstünlüğü var. Biz 14 sene boyunca yenememiştik. Göztepe'nin serisi devam ediyor. 25 seneyi buldu sanırım. Tabii takımların çoğu zaman aynı ligde mücadele edememesi bu serileri uzatan etkenlerin en önemlisi.

Bu sezonun ilk yarısında oynanan maçı da Altay 4-1 kazandı. Ancak, o günden beri köprünün altından çok sular aktı. Lige sıkıntılarla başlayan Karşıyaka, özellikle Ümit Turmuş'un dümene geçmesiyle çıkışa geçerken, Altay gözle görülür bir düşüş içerisinde. Devre arasında takımdan ayrılan oyuncuların üstüne bir de sakatlar eklenince, zor duruma düştüler. Karşıyaka cephesinde ise bu maç öncesinde önemli bir eksik bulunmuyor.

Blogu takip edenler Altay hakkındaki düşüncelerimi bilir. Senelerdir, hem basından hem de iş adamlarından hitap ettiği kitleyle orantısız bir destek görürler. Sebeplerini daha blogun ikinci yazısında anlatmıştım. Tekrarlamaya gerek duymuyorum. Sadece şunu belirteyim. Bugün gelinen noktada, Karşıyakalılar'ın da, Göztepeliler'in de çoğunluğu, Altay'ın başarılı olmasındansa kanlı bıçaklı rakiplerinin başarılı olmasını yeğliyor. Hiçbir konuda uzlaşmanın kıyısından bile geçemeyen iki takımın taraftarları, Altay'dan nefret etme konusunda inanılmaz bir birlik gösteriyor.

Maç için tahminim ise bu sefer şeytanın bacağını kıracağımız şeklinde. Altay, bu kadar formsuzken o meşhur şansının bile yardım edemeyeceğini düşünüyorum. Daha çok isteyen, ihtiyacı olan taraf Karşıyaka. Maç pazartesi, saat 20.00'de, Atatürk Stadı'nda. Biletler iki taraf için de 15TL. Altay kapalıda, Karşıyaka açıkta. Kale arkaları açılmayacak. Diğer takımların taraftarlarından da imkanı olanların gitmesini tavsiye ederim. Zevkli bir maç olacaktır.

4 Şubat 2010

Avea sponsorluğunda maçlara bilet vermeye devam ediyoruz. Sıradaki maç Fenerbahçe - Diyarbakırspor maçı. Aşağıdaki soruya en hızlı cevap veren 3 kişi biletlerin sahibi olacak.

İlk uluslararası futbol maçı, hangi yılda ve hangi ülkeler arasında oynanmıştır?


Kazananlar mimfekaf, hevipeyra ve intuition oldu. Kendilerini tebrik ediyor ve iletişim bilgilerini rica ediyoruz.

3 Şubat 2010


20. hafta, Çaykur Rizespor - Adanaspor maçıyla açıldı. Rizespor için hayati önemi olan, Adanaspor için ise beraberliğin tatmin edici olduğu bir maçtı. 0-0'lık skorla Adanaspor istediğini alıp 5. sıradaki yerini korurken, Rizespor'un teknik direktörü Mehmet Şansal yerinden oldu. Uzun süredir devam eden istifa baskılarına artık karşı koyamadı. Açıkçası geç bile kalındı. Zaten en başından böyle bir kadronun daha ehil bir hocaya teslim edilmesi gerekirdi. Kağıt üstünde Süper Lig'de ilk 10'a oynayacak kadronun son 10 haftada 1 galibiyeti var. Geçen sezon da ligin en pahalı kadrosunu kurmasına rağmen erken havlu atan Rizespor için bu sezon da geç kalınmış olabilir. Bu sezonki 3. teknik direktörleri Ümit Kayıhan oldu. Kayıhan İzmir'den uzak olduğu sürece benim için sorun yok der geçerim.

Zirve mücadelesinde ise Karabük, Altay'ı rahat geçti. 3-0! Altay'ın son dört haftada aldığı puan sadece 1. Geçen hafta fena oynamamışlardı, değerlendiremedikleri pozisyonlar vardı ama bu hafta ortaya hiçbir şey koyamadılar. Devre arasında zayıflayan kadronun sıkıntısını daha çok çekecekler gibi. Karabük tarafında ise Emenike şov devam ediyor. Geçen sezonki Bruno'ya benzetiliyor ama kesinlikle ondan çok daha fazlası. Oyuna genel katkısının yanında attığı goller önemsiz kalıyor. Eğer Karabük bu sezon bu ligden çıkacaksa aslan payı kesinlikle onun olacak.

Bucaspor geçen hafta yükseldiği ilk ikiden çabuk düştü. Bir hafta bile dayanamadılar. Mehmet Batdal'a gerçekten yazık oluyor. Bu hafta da takımını bir gol ve bir asistle galibiyete taşıyacaktı ama Bucaspor defansının hataları buna müsade etmedi. Sezon başından beri Bucaspor defansını eleştirmekten dilimde tüy bitti. Forvet hatlarının üstün performansı sayesinde, yediklerinden fazlasını atarak buralara kadar geldiler ama papaz her zaman pilav yemiyor. Haftaya Konyaspor'dan 2. sırayı geri almaya çalışacaklar. Konyaspor ise bambaşka bir hikaye. Bu hafta da zor kazandılar. Geriye düştükleri maçta Dardanelspor kalecisi Ferhat Kaplan'ın iki hatasıyla galibiyete ulaştılar. İzmir'den en azından beraberlik çıkaramazlarsa aşağıya doğru yolculuğa başlayabilirler.

Alsancak Stadı'ndaki çamur deryasından üç puanla ayrılan taraf ise Giresunspor oldu. Zemin gerçekten görmeden anlaşılamayacak kadar berbat haldeydi. Buradan, şu sahaya doğru düzgün bakmayı bir türlü beceremeyen Altay'a selam ederim. Maçı, Bülent Bölükbaşı attı, Ramazan Köse tuttu şeklinde özetleyebiliriz. Bülent yaptığı asistle, Ramazan da ancak 60'dan sonra açılabilen Karşıyaka'nın ataklarındaki kurtarışlarıyla fark yaratan isimler oldular. Şahsen şu zeminde kaybedilen üç puana üzülemedim. Atan kazanırdı. Öyle de oldu. Önümüzdeki hafta Altay derbisinde telafi etmek lazım. Yarından itibaren, bir derbi öncesi yazısıyla yavaş yavaş o maçın havasına gireriz.

2 Şubat 2010

Avea'nın sponsorluğunda verdiğimiz Fenerbahçe - Bursaspor maçı biletlerinin üçüncüsüne geldi sıra. Yine olimpiyatlarla ilgili bir soru soruyoruz.


Türkiye'ye güreş dışındaki bir sporda ilk altın madalyayı kazandıran efsane sporcumuz Naim Süleymanoğlu, bu başarısını hangi olimpiyatlarda elde etmiştir?


Son talihlimiz Okechukwu oldu. Kendisinin de iletişim bilgilerini bekliyoruz. Yarın akşam da Diyarbakır maçının biletlerini vermeye başlayacağız.

Kar sebebiyle 2. soru gecikti. Cevaplarınızı yorum bölümüne bırakabilirsiniz. Lütfen kazandığınız açıklanana kadar iletişim bilgileriniz paylaşmayınız.

1960 Roma Olimpiyatları'nda Türkiye, kaç altın ve kaç gümüş madalya kazanmıştır ve madalya sıralamasında kaçıncı olmuştur?


2. sorunun doğru cevabını da Puskas verdi. Kendisinin de iletişim bilgilerini rica ediyoruz.

3. soru 11.30'da. Yine olimpiyatlarla ilgili bir soru olacak.

Perşembe günü Fenerbahçe ile Bursaspor arasında oynanacak, Ziraat Türkiye Kupası çeyrek final ilk maçına, AVEA sponsorluğunda 3 adet Türk Telekom Tribünü bileti veriyoruz. Sorulacak üç soruya ilk cevap veren üç kişi biletlerin sahibi olacak. İlk soru şimdi. Diğer sorular ilerleyen saatlerde.

Türkiye'ye ilk Olimpiyat madalyasını hangi sporcumuz kazandırmıştır? Bu başarı hangi yıl ve nerede yaşanmıştır?


İlk biletin sahibi Şevket Çetin oldu. Kendisini tebrik ediyor ve mail ile telefonunu yorum olarak bırakmasını rica ediyoruz.

İkinci soru 20.00'de.

31 Ocak 2010


Sahip kelimesini, herhangi bir şey üstünde mülkiyeti olan, onu yasaya uygun bir biçimde dilediği gibi kullanabilen kimse, iye, malik şeklinde tanımlıyor TDK. Yıldırım Demirören, Beşiktaş'ın gerçek sahibi 22 bin kongre üyesidir dediğinde, gülmüş, alay etmiş, kızmış, öfkelenmiştik. Bugün gelinen noktada görüyoruz ki Demirören haklıymış. En azından sahip kelimesinin sözlük anlamı, haklı olduğunu gösteriyor. Bugün milyonlarca Beşiktaşlı, televizyon başında kahrolurken, küfrederken, oturduğu koltuğu yumruklarken, belki de gözyaşları dökerken, kongre üyeleri Beşiktaş'ı yasaya uygun bir biçimde diledikleri gibi kullandılar. Sahip olma eyleminin onlara kazandırdığı ayrıcalıkları kullandılar.

Sabah saatlerinde açılan, "alnı öpülecek futbolcu, eli öpülecek başkan istiyoruz" pankartı umutlandırmıştı aslında. Kirli oyunlarla, kapalı kapılar ardında oylarını satanları, üç kuruşluk rant uğruna Beşiktaş'ın geleceğini heba edenleri bir daha düşünmeye sevk edeceğini ummuştum naifçe. Çok safmışım. Manevi değerleri, maddiyatın önüne koyabilen bir kişinin bile zor bulunduğu bu günlerde, binlercesinin bir salona toplanmasını beklemek alenen salaklıkmış.

Olmadı... Yapamadılar... Beşiktaş'ı bu karabasandan, bu kanserden kurtarmak için yola çıkanlar başaramadı. Onların sunduğu ilacın da vardı mutlaka yan etkileri ama en nihayetinde kemoterapiden halliceydi. Şimdi, iyileşme çabalarına kaldığı yerden, aynı yöntemlerle devam edecek Beşiktaş. Kemoterapinin, o meşhur, her şeyden ağır yan etkilerini yaşamaya devam edecek. Git gide halsizleşecek, iştahını ve en önemlisi heyecanını kaybedecek. Belki bir gün tedavi sona erip de iyileşmeyi başarırsa sıfırdan başlayacak hayata ve o gün büyük ihtimal çok geç kalmış olacak.

Sonuç olarak bugün satıldı Beşiktaş. Baba Hakkılar'ın, Sebalar'ın, Vedat Okyarlar'ın ve hatta Çarşı'nın Beşiktaş'ı biri tarafından para için, öbürü tarafından itibar için, bir başkası tarafından bir araba veya herhangi amortismana tabi dünyevi bir varlık için satıldı gitti. 107 yıllık Beşiktaş Jimnastik Kulübü sahibinden satıldı bugün. İlgililere duyurulur...


Abartıyorum tabii ki ama öyle böyle bir kadro da değildi. Sensini, Thuram, Buffon, Boghossian, Dino Baggio, Veron, Benarrivo, Cannavaro, Fiore, Chiesa ve Crespo... 99' UEFA Kupası şampiyonu Parma'nın kadrosu. Parmalat zamanları... Hernan Crespo'nun sarı lacivertli formadan ayrı kaldığı sürede çok şeyler değişti. Şimdi geri döndü ama bıraktığıyla döndüğü arasındaki yedi farkı bulmak yedi saniye bile sürmüyor. O günleri tekrardan gözünün önüne getirmek isteyenlere ise şu yazıyı tavsiye ediyorum.

 
Meşale Kokusu